Neo-liberalizmin yani ekonomik ve siyasi bağımlılığın kurumsallaştırılmasına yönelik olarak, 90’lı yıllarda Doğu Bloğu ülkelerinde gerçekleştirilen Dünya Bankası operasyonlarının başındaki isim olarak kazandığı tecrübeyle, 2001 krizi sonrası, ülkemiz ekonomi ve siyasi yapısının benzer şekilde dönüştürülmesi görevini yerine getirmek üzere Türk siyasi hayatına paraşütle indirildi. Kemal Derviş’den bahsettiğimizi anlamışsınızdır. Derviş’in, o tarihten bu güne, hassas dönemlerde ülkemize yaptığı ziyaret ve açıklamalardan birini daha izledik geçen hafta içerisinde.
Bu sefer CNN TÜRK – Ahmet Hakan aracılığıyla verdi mesajlarını. Son dönemde yerli yabancı piyasacılardan sıkça duymaya alıştığımız şekilde, AKP Hükümetinin ekonomiden sorumlu kıdemli Başbakan Yardımcısı Babacan ve Maliye Bakanı Şimşek’e övgüler dizerek başladı konuşmasına. En önemli mesajı ise Ahmet Hakan’ın, “Şu anda kriz yaşıyor mu Türkiye?” sorusuna “2001 zamanına benzeyen bir kriz yok ve olmayacak da. Biraz şimdi riske giriyorum. Belki bazı CHP’li dostlarım ‘Nasıl olmayacak Kemal Bey?’ diyecekler ama önümüzde finansal kriz görmüyorum” şeklinde verdiği cevap oldu.
Konuşmasının devamında, “Eğer bir değişiklik olmazsa yavaş büyüme, yavaş büyümeye rağmen oldukça yüksek bir hayat pahalılığı ve enflasyon, işsizliğin yavaş yavaş, hızlı değil yavaş yavaş artması ve dünya yarışında Türkiye’nin yavaş yavaş geride kalınmasını yaşarız” diyerek, “kriz” lafını ağzına almaksızın tam bir ekonomik kriz senaryosu çizdi.
Büyüme düşecek, işsizlik ve enflasyon yani hayat pahalılığı hızla artacak ancak kriz olmayacak. Bir yandan stagflasyonu yani ekonomik krizi tarif edecek diğer yandan,“finansal kriz olmaz” yani ülkeye borç para girişinde sıkıntı yaşanmaz (pahasının yurtdışına daha çok kaynak aktarmak olduğunu söylemeksizin) diyeceksiniz.
Özünde doğru olan ancak sıradan vatandaş tarafından, ilk bakışta çelişkili gibi algılanacak bu iki açıklamanın, Derviş gibi, hassas dönemlerde, hassas bölgelerde, hassas görevleri “başarıyla” yerine getirmiş bir insanın yapabileceği basit bir kavram karışıklığı olarak algılanmasının yanıltıcı olacağını, “ekonomik kriz” yerine “finansal bir kriz” denilerek vatandaş gözünde kriz olmayacak algısının yaratılmaya çalışıldığını söylemeliyiz.
Esas soru ise, Dervişin bu bilinçli yönlendirmeyi, tam da seçimler öncesinde taa ABD’den gelerek niçin yapma gereği duyduğu?
Dervişin bu zahmete girmesinin üç temel nedeni olduğu kanısındayız.
Birinci nedenin, 2001 sonrasında kemdi mimarlığında son şekli verilen, övgüye değer bulduğu Babacan eliyle AKP tarafından tavizsiz şekilde uygulanan neo-liberal ekonomi politikalarını ve bu programın uygulayıcısı siyasileri, kendisinin de açıkça söylediği gibi, yaşanması kaçınılmaz bir ekonomik krizin neden olacağı olumsuz algılardan korumak olduğunu söylemek mümkün.
İkinci neden de en az birincisi kadar önemli. 12 Eylül Özal-Evren darbesiyle başlayan, yerleşmesi için çok “emek” verilen neo-liberal siyasi ve ekonomik bağımlılık projesinin geleceğini tehlikeye atacak, Yunanistan’daki SYRIZA ya da İspanyadaki PADEMOS benzeri sol, ekonomik bağımsızlıkçı çıkışların önünü kesmek.
Üçüncü ve sonuncu neden ise bizce en önemlisi. CHP’ye verilen, AKP’nin ekonomik politikalarını çok fazla eleştirip, kriz var falan demeyin, seçim sonrasında vatandaşa çıkacak acı faturanın sorumluluğunu birlikte üstlenmeniz gerekebilir mesajı.
Ahmet Müfit