ENFLASYON, DÖVİZ ve İŞSİZLİK
İşsizlik ve enflasyon ülke ekonomileri için çok ciddi makroekonomik sorunların başında yer almaktadır. Bir ekonomi için ideal olan her ikisinden de kurtulmaktır ancak işsizlik ve enflasyon arasındaki ters yönlü ilişki buna imkân tanımamaktadır. Son zamanlarda yaşanan küresel salgın nedeniyle birçok ekonomide, hem fiyatlar genel düzeyinde hem döviz kurunda hem de işsizlik oranında istenmeyen artışlar yaşanmıştır.
2019’un son aylarında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan korona virüsü kısa bir süre içinde hızla tüm dünyaya yayılarak küresel bir salgın haline gelmiştir. Dünya nüfusunu tehdit eden Covid-19 pandemisi aynı zamanda getirilen kısıtlamalarla birlikte ülke ekonomilerini de risk altına almıştır. Pandemi nedeniyle birçok ülkenin sınırlarını kapatması ile birlikte talep oranlarında yaşanan düşüşe bağlı olarak üretimde de durma noktasına gelinmesi yaşanacak krizin ciddiyetini arttırmaktadır.
Salgına bağlı gelişmeler Türkiye’de de Mart ayının ortasından itibaren ekonomik faaliyetleri dış ticaret, turizm ve iç talep kanallarıyla etkilemeye başlamış, etkiler Nisan ayı itibarıyla derinleşerek tüm ekonomiye yansımıştır. Türkiye’de de ikinci çeyrekte yavaşlamanın arttığı gözlenmektedir. Türkiye’de salgına karşı tedbir olarak Alışveriş merkezleri kapanmış, hizmet sektöründeki; kafe-kahvehane, berber, kuaför gibi faaliyetlere tümüyle ara verilmiş, restoran, pasta hane gibi işkollarında faaliyetler sınırlandırılmıştır. Tekstil- hazır giyimden, otomotiv sanayiindeki çok sayıdaki işkolunda iç ve dış talebin düşmesiyle üretim durma noktasına gelmiştir. Üretimde yaşanan bu durgunluk ise işsizlik oranının artışını tetiklemiştir.[1]
1. Türkiye Ekonomisinde İşsizliğe Genel Bakış
Türkiye ekonomisinde işsizliğe değinmeden önce işsizliğin kısa bir tanımını yapmak gerekirse işsizlik: çalışma çağında olan kişilerin çalışma istek ve gücünde olup, piyasadaki cari ücret ve çalışma koşullarına razı olmasına rağmen uygun bir iş bulamaması durumudur.[2]
Türkiye’de işsizlik yaş gurubu bakımından genç nüfusta cinsiyet bakımından ise kadınlarda yoğunlaşmaktadır ve işsizlerin büyük çoğunluğu vasıfsız niteliktedir. Bunların yanı sıra işsizliğin coğrafi bölgelere göre dengesiz dağılmış olması istihdamın batı bölgelerde yoğunlaşmasına ve doğuya gidildikçe istihdam olanaklarının azalmasına neden olmaktadır
Türkiye, genel itibariyle hızla artan nüfusa istihdam olanakları yaratamamaktan kaynaklanan bir işsizlikle karşı karşıyadır. Diğer bir ifadeyle Türkiye’de işsizlik, ekonomik kalkınma süreci içinde hızlı nüfus artışı ve kentleşmenin beslediği iş gücü arz ve talep artışları arasındaki dengesizlikten kaynaklanmaktadır. Bunun yanı sıra, sanayileşmede hedeflenen düzeye ulaşılamaması, tarım toplumu niteliğinin belli ölçüler içinde ağırlığının sürmesi ve hızla artan genç nüfusa istihdam sağlayacak yatırımların yapılamaması gibi nedenlerle işsizlik yapısal bir nitelik taşımaktadır. Türkiye’de işsizliğin bu yönüyle faktör dengesizliğinden kaynaklandığı söylenebilir.[3]
Türkiye’de 1980 itibariyle işsizlik oranları küreselleşme ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle artma eğilimine geçmiştir. 1990’larda evrensel oranlara göre yüksek sayılan düzeylere ulaşmıştır. 2001 krizinin de etkisiyle işsizlik daha çok belirginleşmiş ve bu sorunun önüne geçilememiştir. Hızlı nüfus artışı, yatırım yetersizliği, siyasi ve ekonomik istikrarsızlık gibi nedenler istihdam sorununu daha çok tetiklemiştir. 2001 kriziyle çift haneli rakamlara tırmanan işsizlik oranı günümüzde de artma eğilimindedir.[4]
2. Türkiye’de Enflasyon
Enflasyon ve işsizlik arasındaki ilişkiye değinmeden önce enflasyonun tanımını yapmak ve Türkiye’nin enflasyonla mücadele sürecine de değinmek gerekir. Enflasyon en genel tanımıyla fiyatlar genel düzeyinin sürekli olarak artmasıdır. Diğer taraftan enflasyon satın alma gücünün de düşmesi anlamına gelmektedir. Bu bakımdan enflasyon, bir ülkede gelir düzeyini, gelir dağılımını, yatırımcıların karar alma sürecini, istihdam düzeyini, çalışanların ücret ve maaşlarını ve daha birçok iktisadi faaliyeti doğrudan etkilemektedir.[5]
Türkiye uzun yıllardır enflasyon ile mücadele eder bir durumdadır. 1939-1949 dönemlerinde yıllık enflasyon ortalaması %14,3 iken 1950-1959 döneminde ortalama enflasyon oranı %8,8’e gerilemiştir. 1960-1969 döneminde ise enflasyon oranı %4,4’e düşerek en düşük seviyede gerçekleşmiştir. Sonraki dönemlerde enflasyon oranı giderek yükselmiş 1980-1989 döneminde %50,7, 1990-1996 döneminde ise %78,7’ye yükselmiştir. 1990’lı yıllarda Türkiye ekonomisinde istikrarın bozulmasıyla enflasyonun arttığı gözlemlenmiştir.[6]
Türkiye ekonomisi uzun yıllar boyu yaşanan krizlerin etkisiyle yüksek enflasyon ile karşı karşıya gelmiştir ve enflasyonu düşürmek için IMF ile birçok kez masaya oturmuştur. Ekonomide yaşanan olumsuzluklardan ve yüksek enflasyondan kurtulmak için IMF ile imzaladığı anlaşmalardan biri 24 Ocak 1980’de hazırlanan istikrar programıdır. 24 Ocak istikrar programı uygulamalarının ilk döneminde kısa vadeli amaçlara öncelik verilmiştir. Enflasyon baskısının kırılması ve piyasaların düzene sokulması hedeflenmiştir. 1980 yılındaki %107,2’lik enflasyon oranı, 1981’de %36,8’e, 982 yılında ise %27’ye düşmüştür. 1983’te %30,5 olan enflasyon oranı bir yıl arayla %50’ye ulaşmış ve enflasyon artışları tekrar ivme kazanmaya başlamıştır.[7]
IMF ile imzalanan anlaşmalardan bir diğeri ise 5 Nisan 1994’te gerçekleşmiştir. İmzalanan programın amaçları; fiyat istikrarının sağlanması, kamu açıklarının giderilmesi, borç oranlarının düşürülmesi, ödemeler bilançosunun dengeye getirilmesi ve dengeli bir ekonomik büyüme ve gelişmenin gerçekleşmesidir. Uygulanan istikrar programının etkisiyle 1994 yılının ikinci yarısına gelindiğinde ekonomide canlanma meydana gelmiş, enflasyonun da giderek düştüğü gözlemlenmiştir. 1995 yılında iç talepte meydana gelen artışlar ve yine kapasite kullanımı ve üretimde gerçekleşen artışlarında etkisiyle ekonomi büyüme sürecine girmiş ve enflasyon oranı düşüşe devam ederek %64,9 düzeyinde gözlemlenmiştir.[8]
2.1. İşsizlik ve Enflasyon Arasındaki İlişki
Enflasyon ve işsizlik bireylerin refah düzeyini düşürdüğü için düşük enflasyon ve düşük işsizlik amaçlanır ancak genellikle bu iki amaç birbiriyle çatışmaktadır. Enflasyon ve işsizlik arasındaki ilişki düşük enflasyonun yüksek işsizliğe, düşük işsizliğin ise yüksek enflasyona neden olduğunu ortaya koyan Phillips eğrisi yaklaşımıyla incelenmektedir. Phillips eğrisi yaklaşımında enflasyonu düşürmek için uygulanan talep daraltıcı politikalar işsizlik oranlarındaki artışı tetiklerken, İşsizliği düşürmek için uygulanan talep genişletici para ve maliye politikaları ise enflasyonu arttırmaktadır. Yani Phillips eğrisi yaklaşımı enflasyon ve işsizlik arasında negatif yönlü bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır.
Zaman içerisinde Phillips eğrisinin ortaya koyduğu enflasyon ile işsizlik arasındaki ilişkinin istikrarlı olup olmadığı, uzun dönemde de geçerli olup olmadığı sorgulanmaya başlanmıştır. Buna göre enflasyonist beklentileri göz önüne almayan Phillips eğrisi yaklaşımına karşılık, değişen enflasyonist beklentilerinde hesaba katılması halinde Phillips yaklaşımının uzun dönemde istikrarlı olmayacağı öne sürülmüştür. Bu nedenle Phillips eğrisi analizine kısa ve uzun dönemlerde beklenti unsurundan ve farklılıklardan dolayı birçok katkı yapılmış ve Phillips analizi geliştirilmiştir.[9]
3. İşsizlik ve Döviz Kuru Arasındaki İlişki
Döviz kuru, bir ülkenin ulusal para biriminin yabancı para birimleri cinsinden değerini ifade etmektedir. Döviz kurlarının belirlenmesine yönelik olarak kullanılan sistemlere de döviz kuru sistemleri denilmektedir. Döviz kurunun belirlenme ve değişim rejimlerini ifade eden döviz kuru sistemleri, döviz urlarının nasıl ve hangi güçler tarafından belirleneceği, kurlarda değişme olup olmayacağı veya hangi ölçülerde olabileceği gibi konularla ilgili kurallar bütünü olarak tanımlanabilir.[10]
Döviz kurunun, işsizliği etkileyen önemli bir faktör olduğu hem literatürdeki tartışmalardan, hem de bu alanda yapılan çalışmalardan anlaşılmaktadır. Özellikle dışa açık ekonomilerde diğer faktörlerin yanı sıra döviz kurunun da işsizliğin önemli bir belirleyicisi olduğu söylenebilir. Çünkü dışa açık ekonomilerde tüketiciler, hem yurtiçinde, hem de yurtdışında üretilen malları tercih etme olanağına sahiptir.
Yerli paranın yabancı para birimi karşısında değer kaybetmesi yani döviz kurunun yükselmesi reel döviz kurunu düşürür. Reel döviz kurunun düşmesi durumunda yerli ürünler yabancı ürünler karşısında ucuzlar ve yerli mala olan talep artar. Kuramsal olarak bu durum istihdamında artmasına yol açacaktır. Bu durumda reel döviz kuru ile işsizlik arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu söylenebilir.[11]
Araştırmanın buraya kadar olan kısmında işsizlik, enflasyon ve döviz kuru kavramları genel olarak ele alındı birbirleriyle olan ilişkilerine değinildi. Araştırmanın bu kısmından sonra ise işsizlik, enflasyon ve döviz kuru arasındaki ilişki pandemi öncesi ve pandemi sonrası dönemler olarak iki ayrı başlık altında ele alınacaktır.
4. Pandemi Öncesi Dönemde Türkiye Ekonomisinde İşsizlik, Enflasyon ve Döviz Kuru Arasındaki İlişki
2019 yılının ekonomik verileri incelendiğinde gerçekleşen işsizlik, enflasyon ve döviz kuru oranlarında yıl içerisinde kırılmalar yaşandığı gözlemlenir. Bu kırılmalar Phillips eğrisi yaklaşımıyla incelendiğinde enflasyon ve işsizlik arasında negatif yönlü bir ilişki olması beklenir. Bir başka deyişle enflasyon oranlarında artışlar gözlemlenirken işsizlik oranlarında düşüş gerçekleşmesi beklenir. Aynı şekilde işsizlik ve döviz kuru arasındaki ilişki incelendiğinde ise ikisi arasında doğrusal bir ilişki olması beklenir. Yani döviz kurundaki artışların işsizlik oranını da aynı doğrultuda etkilemesi beklenir.
Şekil 1’de 2019 yılına ait işsizlik enflasyon ve döviz kuru oranlarının aylık gösteriminin bulunduğu bir grafik yer almaktadır. 2019 yılı işsizlik oranı, enflasyon ve döviz kuru verileri incelendiğinde aralarında doğrusal bir ilişki olmadığı açıkça görülmektedir. İşsizlik oranlarındaki dalgalanmalara bakıldığında 3 ve 5. aylar arasında düşüş göstermiştir. Her ne kadar 6 ve 7. aylarda artma eğilimi göstermiş olsa da tekrardan düşüşe geçmeyi başarmıştır. Enflasyon incelendiğinde ise 3. ve 8. aylar arasında artış gösteren enflasyon oranlarının 8. ay sonrası düşüşe geçtiği gözlemlenmektedir. Diğer taraftan 2019 yılı içerisinde 5,90 seviyelerinde gerçekleşen döviz kurunda çok ciddi artışlar gözlemlenmemiştir. Tüm bunlar incelendiğinde pandemi öncesi dönemde işsizlik ve enflasyon arasında anlamlı bir ilişki olmadığı enflasyondaki herhangi bir değişimin işsizlik üzerinde bir etkisi olmadığını söyleyebiliriz. Döviz kurundaki ve işsizlik ilişkisine bakıldığında aralarında anlamlı bir ilişki olduğu söylenebilir.
5. Pandemi Döneminde Türkiye ekonomisinde İşsizlik, Enflasyon ve Döviz Kuru Arasındaki İlişki
2019 sonunda %11,84 olarak gerçekleşen Tüketici Fiyat Endeksi Şubat 2020’de 12,37; Mart ayında % 11,87 ve 2020 yılının ilk çeyreğinde yüzde 11,86 olmuştur. Nisan ve Mayıs aylarında sırasıyla aylık TÜFE artışı %0,85 ve %1,36 olurken yıllık enflasyon Mayıs ayı itibariyle %11,39 olmuştur. 2020 yılı başında 1 Dolar= 5,95 TL, 1 Euro= 6,65 TL olmuştur. Pandeminin etkisiyle gelişmekte olan ülkelerden kaçan yabancı sermaye ve fonlar Türkiye’den de hızla çıkmıştır. Sermaye çıkışıyla paralel bir şekilde döviz kurlarında yükseliş ve Türk Lirasında değer kaybı yaşanmıştır[13] İşsizlik oranı ise, 2019 yılında 2018’e göre 2,7 puan artarak %13,7 olmuştur. 2019 yılında genç işsizlik oranı %25,4 olmuştur. 11 Mayıs 2020’de TÜİK tarafından açıklanan son işsizlik verilerine göre Şubat 2020 itibarıyla Türkiye’de genel işsizlik oranı %13,6, genç işsizlik oranı ise %24,4’tür. [14]
Şekil 2’de 2020 yılına ait işsizlik, enflasyon ve döviz kuru arasındaki ilişki yer almaktadır. Grafik incelendiğinde pandemi sürecinin, etkilerini 2020’nin ilk çeyreğinde henüz göstermemiş olduğunu ve 2020 yılının 1-4. Ayları arasında işsizlik oranlarında düşüş yaşandığı gözlemlenmektedir. 2020 yılının ikinci çeyreğinde işsizlik oranları yükselme eğilimine geçse de 8. aydan itibaren düşme eğilimine girmiştir. 2020 yılı içinde enflasyon oranındaki değişimler incelendiğinde 2020’nin ilk çeyreğinde artış gösterdiği 5. Ayında en düşük seviyede gerçekleştiği gözlemlenir. 2020 yılının ilk ayında 5,95 olan döviz kuru ise 2020 yılının 4. ayından itibaren giderek artan bir eğilime yönelmiştir ve 9. ayda 7,98 seviyesine çıkmıştır. Salgının ekonomik etkilerinin işsizlik, enflasyon ve döviz kuru üzerindeki etkileri hissedilir şekilde görülmektedir. Diğer taraftan enflasyon ve döviz kurunun işsizlik ile arasındaki ilişkiye bakıldığında aralarında doğrusal bir ilişki olmadığını söyleyebiliriz. Pandemi sürecinde yüksek seviyelerde gerçekleşen enflasyon oranlarının işsizliğe ters yönlü bir etkide bulunarak işsizlik oranlarını düşürmesi beklenirdi ancak bu artışların işsizliğe bu yönde bir etkide bulunduğu söylenemez. Diğer yandan bu dönemde ciddi artışlar gösteren döviz kurundaki artışların işsizliği de aynı yönde etkilemesi beklenir ancak bu süreçte işsizlik oranları ve döviz kurundaki değişimler arasında ters yönlü bir ilişki olduğu görülmektedir.
Sonuç
İşsizlik ve enflasyon ilişkisi günümüzde hemen her ekonomide üzerinde durulan konular arasında yer almaktadır. İşsizliğin söz konusu olduğu bir ekonomide, emek tam olarak üretime katılamadığı için gerçekleşen üretim düzeyi, potansiyel üretim düzeyinin altında kalacaktır. Bu durum dolayısıyla gelir kaybına ve refah kaybına neden olacaktır. Enflasyon ise; gelir dağılımını bozmakta, yatırım ve tasarrufların azalmasına neden olmaktadır. Bu nedenlerle hükümetler işsizliğin ve enflasyonun önüne geçmek hatta kurtulmak için bu konuların üzerinde durmaktadırlar.
Bu çalışmada salgın öncesi dönemde işsizlik, enflasyon ve döviz kuru arasındaki ilişki ile pandemi döneminde işsizlik, enflasyon ve döviz kuru arasındaki ilişkisi incelenmiştir. Öncelikle 2019 yılında Covid-19 pandemisi ortaya çıkmadan önceki dönemde işsizlik oranları, enflasyon oranları ve döviz kurundaki değişimler aylık olarak incelenmiştir ve hipotez testi uygulanmıştır. Bu bağlamda işsizlik ve enflasyon arasında negatif yönlü bir ilişki olması beklenirken aralarında anlamlı bir ilişki olmadığı yani enflasyondaki artışların işsizlik üzerinde bir etkiye sahip olmadığı gözlemlenmiştir. Diğer taraftan işsizlik ile döviz kuru arasında pozitif yönlü bir ilişki olması beklenirken döviz kurundaki artışların işsizliği ters yönde etkilediği gözlemlenmektedir. Covid-19’un baş gösterdiği 2020 yılındaki işsizlik, enflasyon ve döviz kuru verileri incelendiğinde ise pandemi döneminin ilk çeyreğinde salgının etkileri çok fazla hissedilmese de ikinci çeyreğinde enflasyon oranlarındaki ve döviz kurundaki artışlar hissedilir derecededir. İşsizlik oranlarında ise 2019 yılı ile kıyaslandığında ciddi artışlar yaşanmadığı gözlemlenmektedir. İşsizlik ve enflasyon ilişki incelendiğinde aralarında anlamlı bir ilişki olmadığı ortaya çıkmıştır. Öz olarak pandemi döneminde, enflasyon oranlarındaki artışların işsizlik üzerinde bir etkisinin olmadığı söylenebilir. Bu dönemde döviz kurunda yaşanan artışların da yine aynı şekilde işsizlik oranlarındaki artışları tetiklemediği söylenebilir.
Kaynakça
Adıgüzel, Muhittin, Covid-19 Pandemisinin Türkiye Ekonomisine Etkilerinin Makroekonomik Analizi, “İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi” Covid-19 Sosyal Bilimler Özel Sayısı, 2020, cilt: 19, sayı: 37.
Akiş, Elife, Türkiye’de Enflasyon ile İşsizlik Arasındaki İlişki (2005 – 2020), Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2020, sayı: 49.
Apaydın, Ferhat, Türkiye’de İşsizliğin Karakteristiklerinin Karşılaştırmalı Analizi, “Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi” 2018, sayı: 30, ss. 159-200.
Aydoğan, Esenay, 1980’den Günümüze Türkiye De Enflasyon Serüveni, “Yönetim Ve Ekonomi” 2004, cilt: 11 say: 1.
Ayvaz, Güven, Emine Türkan, Türkiye’de Enflasyon Ve İşsizlik Arasındaki İlişki: Zaman Serileri Analizi, “Ksü Sosyal Bilimler Dergisi” 2016.
Balcı, Yusuf, Güldenur Çetin, Covıd-19 Pandemi Sürecinin Türkiye’de İstihdama Etkileri Ve Kamu Açısından Alınması Gereken Tedbirler, “İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi” 2019, sayı: 37.
Bilgin, Mehmet Hüseyin, Döviz Kuru İşsizlik İlişkisi: Türkiye Üzerine Bir İnceleme, “Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi’’, 2004, sayı: 8.
Erdoğan ve Gedikli, Türkiye Ekonomisinin Dönüşümü, (İzmit: Umuttepe Yayınları), 2016
Uyar, Bozdağlıoğlu, Yasemin, Türkiye’de İşsizliğin Özellikleri Ve İşsizlikle Mücadele Politikaları, “Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi”, 2008, sayı: 20,
Uysal, Doğan, Savaş Erdoğan, Enflasyon ile İşsizlik Oranı Arasındaki İlişki ve Türkiye Örneği (1980-2002), “Sü İibf Sosyal Ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi”, 2003, cilt: 3, sayı: 6.
Dipnotlar
[1] Muhittin Adıgüzel, Covid-19 Pandemisinin Türkiye Ekonomisine Etkilerinin Makroekonomik Analizi, “İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi” Covid-19 Sosyal Bilimler Özel Sayısı, (2020), s. 193
[2] Ali Yılmaz, Türkiye’de İşsiz Nüfus, “Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi” Cilt:15 Sayı:1 (2005) s. 45
[3] Yasemin Uyar Bozdağlıoğlu, Türkiye’de İşsizliğin Özellikleri Ve İşsizlikle Mücadele Politikaları, “Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi” Sayı: 20 (2008), s. 57
[4] Ferhat Apaydın, Türkiye’de İşsizliğin Karakteristiklerinin Karşılaştırmalı Analizi, “Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi” Sayı: 30, (2018), s. 168
[5] Emine Türkan, Ayvaz Güven, Türkiye’de Enflasyon Ve İşsizlik Arasındaki İlişki: Zaman Serileri Analizi, “Ksü