İLK YARIDA EKONOMİK DURUM
2008 Dünya Ekonomik Krizi’nden bu yana global ekonomi bir türlü sürdürülebilir bir ivme kazanamadı. Halbuki daha geçen yıl küresel ekonominin istikrar kazandığı; yatırım, istihdam ve bu yolla ekonomik büyümenin daha da artacağı konuşulmaktaydı.
Uluslararası mali kuruluşlarca yayımladığı raporlar birbiri ardına beklentileri aşağı çekmekte, potansiyel küresel riskleri açıklanmaktadır. Dünya Bankası’nın Haziran 2019 Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu, 2019 için dünya büyüme tahminini yüzde 0,3 küçülterek yüzde 2,6’ya indirdi. Yine bu bağlamda, 2018’de sağlanan yüzde 3 büyümenin ardından, anılan oranın yakın gelecekte tekrarlanamayacağı, 2020 ve 21’de sırasıyla yüzde2.7 ve2.8’lik bir performansla yetinileceği öngörülmektedir. Bilindiği gibi dünya ekonomisi için yüzde 2,5-3 aralığı ekonomik durgunluğa/resesyona giriş sınırı olarak kabul edilmektedir.
Söz konusu Rapor’un Yükselen Piyasa ve Kalkınmakta Olan Ekonomiler (YPKE) grubundaki beklentileri de 0.3 ve 0.1 puan aşağıya çekilmiş durumdadır. (Türkiye için de beklentiler olumsuz: 2019 yılı tahmini 2.6 puan düşürülerek eksi 1,0; 2020 için ise yüzde 3 olarak öngörülmektedir)
Uluslararası Para Fonu (IMF)’nun öngörülerine baktığımızda da, 2018’in başında 2018 ve 19 yılları için yüzde 3,9 olarak yapılan tahmin (2017 gerçekleşmesi yüzde 4 idi), Nisan 2019 tarihli raporda yüzde 3,3 olarak açıklanmıştı.
IMF Genel Direktörü Christine Lagarde’a göre, ABD-Çin gümrük vergileri savaşı yatırımı, üretkenliği ve büyümeyi aşağı çekme riski taşımaktadır. En son açıklanan vergilerin, Fon tarafından açıklanan küresel büyümeyi 0.3 puan düşürmesi beklenirken; geçen yılki vergilerin olumsuz etkisi de göz önüne alınırsa, 2020 küresel büyümesinin 0.5 puan daha aşağıda gerçekleşmesini öngörmektedir.
Diğer yandan OECD Genel Sekreteri Angel Gurria 7 Haziran tarihinde Japonya’da Bloomberg International’a yaptığı açıklamada, ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşının küresel büyümeyi yaklaşık yüzde 1 puan etkileyeceğini bildirmişti.
DÜNYA BANKASI’NA GÖRE YPKE GRUBUNDAKİ OLUMSUZLUKLAR
Bu grup ülkeler yakın zamana kadar, küresel ekonominin gerek üretim, gerekse talep yönünden itici gücü konumundaydı ve bu ülkelerin özellikle 2008 krizinin olumsuz etkilerini yavaşlatmakta olan rolü yadsınamaz. Günümüzde YPKE grubunun karşı karşıya kaldığı sorunların başında sabit sermaye yatırımlarındaki yavaşlama ön plana çıkmaktadır.
Dünya Bankası, YPKE için sabit sermaye yatırımlarının önümüzdeki üç yıl boyunca tarihsel ortalamalarının altında kalacağını ve bu konudaki sessizliğin süreceğini vurgulamaktadır. Rapor’da, sermaye yatırımlarındaki bu durgunluğun ana nedenleri olarak, söz konusu ekonomilerde yeni, yaratıcı ekonomik yeniliklerin izlenmesini güçleştiren kurumsal atâlet ve artan borç yükü gösterilmektedir.
Söz konusu ülkelerdeki kamu borçluluğu, küresel kriz öncesine göre 15 puan yükselerek, ulusal gelirin yüzde 51’ine ulaşmış durumdadır. Buna özel sektörün giderek hızlanan borçlanması da eklendiğinde, borç yükünün yarattığı yapısal tehditler sermaye birikiminin önünde önemli bir engel oluşturmakta. 2008 krizin temelinde yatan 140 trilyon Amerikan Doları ($) tutarındaki büyük borç dağı daha da artıp 240 trilyon $ ile dünya hasılasının yüzde 300’üne ulaşmış durumdadır.
RAPORA GÖRE ABD, HEGEMONİK MERKEZDE DURUM
Küresel kapitalizmin egemen merkezi konumundaki Amerika ekonomisinde de, özellikle işgücü piyasalarındaki dengesiz ve normal olmayan görünüm devam etmektedir. ABD’de bir yandan işsizlik oranı yüzde 3,6 oranıyla, tarihsel olarak en düşük değerde seyrederken; ekonominin yeni iş yaratma kapasitesindeki durgun görünüm daha da belirginleşmektedir.
ABD İşgücü İstatistikleri, ABD’de Mayıs Ayı’nda sadece 75 bin kişilik istihdam yaratıldığını; çalışanların toplam nüfusa oranının da (istihdam-nüfus oranı) yüzde 60.6’da çakılı kaldığını göstermektedir. İşgücü istatistiklerine biraz daha yakından bakılınca Amerika’da, uzun süreli işsizliğin 24.1 aya tırmandığı ve toplam işsizlik içindeki payının da yüzde 22.4’e sıçradığı izlenmektedir. Yarı zamanlı istihdamdaki 300 bin kişilik kayıp ile birlikte değerlendirildiğinde, işsizliğin sadece yüzde 3,6 oranında olduğu bir ekonomiyi algılamak oldukça güçleşmektedir.
Dünya ekonomik hegemonundaki durumu, Robert Brenner’in analizinden aldığımız satırlar net bir şekilde özetlemektedir. Brenner özetle, aşırı düşük faizlerle çılgınca bir varlık balonu yaratıldığını, ABD borsa endekslerinin üç kat arttığını, hisse senetlerine yatırım yapan neredeyse herkesin “finansal deha” ilan edildiğini; bu arada da zenginler daha zengin hale gelirken, tüm işsizlikteki rekor düşüş söylemlerine karşın, ücretlerin dolayısıyla halkın yaşam standartlarının yükselmediğine vurgu yapmaktadır.
DİĞER OLUMSUZ VERİLER
Reel ekonomideki gelişmelere baktığımızda, küresel boyutta imalat sanayi performansını ölçen PMI İmalat Endeksi 2018 yılının ilk aylarından bu yana sürekli gerilemektedir. Haziran Ayı’nda (49.8), Ekim 2012’den bu yana en düşük düzeye inmiş durumdadır.
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı verilerine göre uluslararası sermaye hareketleri de 3 yıldır gerilemektedir. Keza, 2018 yılında da yabancı sermaye yatırımları, küresel düzeyde yüzde 13 oranında düşmüştür.
Diğer yandan, özellikle 2008 krizi sonrası küresel ekonominin lokomotifi görevini üstlenen Çin ekonomisindeki yavaşlama sürmektedir. Öyle ki, 2019 ikinci üç aylık büyüme yüzde 6,2 olarak gerçekleşmiş olup, anılan sayı son 27 yılın en düşük çeyrek büyümesini temsil etmektedir. Dünya ekonomisinde adeta bir öncü gösterge olarak bilinen Güney Kore ihracatı artış hızı da Haziran’da son 3,5 yılın en düşük düzeyine inmiş durumdadır.
Japonya’da ihracat altı aydır sürekli düşmektedir. Japonya imalât sanayi performansını gösteren Tankan indeksi 2016’dan bu yana en geri düzeyinde seyretmektedir.
İngiliz Financial Times gazetesinin aktardığına göre Euro Bölgesi’nde, Fransa hariç tüm ekonomilerde üretim düşme trendini sürdürmektedir. Bölgenin en güçlü ekonomisi Almanya’da 2019 için büyüme oranı beklentisi yüzde 1,6’dan yüzde 0,6’ya çekilmiştir.
Diğer yandan İngiltere PMI endeksi, ekonomik büyümenin Nisan-Haziran döneminde, imalat ve inşaat sanayi üretimleri de Haziran Ayı’nda negatif alana geçtiğini göstermekte; hizmet sektörü çıktıları ise üç yıldır ilk kez gerilemektedir. Söz konusu bulgular, anılan ülkede durgunluğun başlamış olduğuna işaret etmektedir.
Almanya’da Zew Beklenti Anketi Haziran’da Mayıs’a göre 19 puan düşerek eksi 21.1’e takılmıştır. Zew Araştırma Kuruluşu’nun Başkanı Achim Wambach, beklentilerdeki bu bozulmanın “ABD ve Çin arasında yoğunlaşan ticari çatışma, Ortadoğu’da askeri bir çatışma riskinin yükselişi ve anlaşmasız bir Brexit olasılığındaki artışının küresel ekonomik beklentiler üzerine gölge düşürmesi” ile açıklanabileceğini söylemektedir.
EKONOMİK DURGUNLUK OLASILIĞININ GÜÇLENMESİ
Bu konuda ilk dikkati çeken veri, ABD hazine bonolarında 3-10 yıl arası getiri eğrisinin/yield curve (kısa vadeli faizlerin uzun vadeli faizlerden yüksek seyretmesi) tersine dönmesidir. Almanya’da da benzer bir eğilim gözlenmektedir. Bu gelişmeler piyasaların bir durgunluk, buna bağlı olarak da faiz oranlarında bir gerileme beklediklerini göstermektedir. Getiri eğrisindeki tersine dönmesi, durgunluk öncesi ABD’de genellikle deneyimlenmiş (özellikle 2007’de) bir olgudur.
Avrupa Merkez Bankası’nın da ekonomiyi desteklemek amacıyla bono alımlarına yeniden başlaması, resesyon beklentisinin kritik bir aşamaya geldiğini göstermektedir.
Küresel ticaretin genel eğilimini değerlendirdiğimizde, 2019 yılında sadece yüzde 2,6 oranında bir büyüme beklendiğini, bunun da, küresel finansal krizden beri kaybedilen en zayıf büyüme sayısı olduğunu görmekteyiz. Aynı olumsuz öngörüyü yabancı sermaye yatırımları için de izlemekteyiz. UNCTAD’ın 2019 Yatırım Raporu’na göre küresel doğrudan yabancı sermaye yatırımları da 2018’de yüzde 13’lük bir düşüşle 1.3 trilyon $’a gerilemiş durumdadır. Özellikle çok uluslu ABD şirketlerinin, vergi teşviklerinin etkisiyle yurtdışında tuttuklar kârları ülkeye getirmelerinin, bu sonuçta etkili olduğu düşünülmektedir.
SONUÇ YERİNE
Yukarıda ana hatlarıyla aktarmaya çalıştığımız küresel ekonomik sıkıntıdaki temel sorun, 2007-2008 krizinden bu yana ekonomide tatmin edici bir iyileşme sağlanamamış, istikrarlı bir büyüme patikasına girilememiş olmasıdır.
Zaten ABD Merkez Bankası da 19 Haziran toplantısında faiz indirimine gitmemesine karşın, yakın gelecekte buna hazır olduğu mesajı vererek, ekonomide işlerin yolunda gitmediğini kabullenmiş olmaktadır.
Küresel ölçekte konjonktür dalgalanmaları, dünya ekonomisinin 6 yıl ile 10 yıl arası bir dönemde krize girdiğini göstermektedir. Yukarıda saydığımız tüm riskler, dikkat çektiğimiz tüm göstergeler 2019’da küresel ekonomide işlerin iyi gitmediğine işaret etmektedir.
Daha birkaç ay öncesine kadar piyasa yorumcuları, Amerikan ekonomisinin hızlı büyüme bandına girdiği ve dolayısıyla artık FED’in “faiz artırımını sürdüreceği” yorumlarını paylaşmaktaydı. Şimdilerde beklentiler ise yeniden, bu hafta toplanacak olan FED’in Para Kurulu toplantısında faizleri düşürme kararına bağlanmış durumda.
Oysa düşen kâr marjları, giderek artan tekelci yapılaşma, suskunlaşan sabit sermaye yatırımları; dolayısıyla, tökezleyen üretkenliğe bağlı yapısal/ sistemik sorunlar, kapitalizmin merkezlerinden, yükselen piyasa ve kalkınmakta olan ekonomilere, oradan da küresel yoksullara doğru, küresel ekonominin neoliberal kapitalist sistemin çelişkilerle dolu anarşik yapısını çok açık biçimde gözler önüne sermektedir. Bizce beklenen, konjonktürel bir krizden öte, global ekonomiyi derinden etkileyecek sistem krizi olacak ve bunu otokratik siyasi üst yapılar da engelleyemeyecektir.
Ersin Dedekoca
Ekonomist