ÇOCUKLUK YILLARIM
Şapabettin KÜÇÜKYAZICI
1.BÖLÜM
Çocukluğum, Devrez Çayının kenarında, bir köy okulunun öğretmen lojmanında başladı.
İki kardeştik. Sonra üçüncü kardeşimiz geldi köy hayatımızda. Günler hızla geçiyordu. Ben hızla büyüyordum.
Babam, gündüzleri, 5 sınıflı köy okulunun tek öğretmeni olarak, öğrencilerini eğitiyor, zaman buldukça devlet tarafından verilen tarlanın ekimi, bakımı ile uğraşıyor, geçeleri de, köy halkına okuma-yazma kursları veriyordu.
Gece dersleri, genellikle bizim evdeki lüks lambasının okula taşınması suretiyle gerçekleşiyordu. Bu arada annem ve biz 5 numara gaz lambası ile idare ediyorduk.
Lojman balkonu altındaki kümesimizde tavuklarımız, bahçe içindeki ahırda da iki ineğimiz vardı.
İnekler, kış ayları dışında köyün sığırtmacı tarafından meraya otlatmaya götürülür, akşama getirilirdi. Tavuklar orada burada dolaşır, akşam olunca kümesin kapısı kapanırdı.
Annem, köylü kadınlar tarafından seviliyordu. Çünkü onların söküklerini dikiyor, yamalarını yapmalarına yardım ediyordu. Belki de köydeki tek dikiş makinesi bizim evdeydi.
Yaz aylarında, köyün yaylasında, kiraladığımız yayla evine biz de taşınırdık. Fırsat bulunca yakındaki ilçede bulunan Dedemlere ziyarete giderdik.
Yıl 1952 ve bir kız kardeşimiz doğdu. Çok tatlı bir bebekti. Bu arada ben babama birlikte, lojmandan 5 sınıflı dersliğe geçer orada dersleri izlerdim. Tek sınıfllı okulumuza ana kapıdan girilir, ayakkabılarımız koridorda bırakılır, sınıfa ayakkabısız girilirdi. Bu suretle sınıf çamur ve tozdan korunmuş olurdu.
Derslik bilenen okul iki öğrencinin oturabileceği öğrenci sıraları bulunan, Kargı -Tosa karayolu yoluna bakıyor, daha ileride Devrez Çayı köye ait pirinç tarlalarını suladıktan sonra
Yakın köylerden geçerek, Kargı yakınlarında Kızılırmak Nehrine katılıyordu. Hemen, Devrez’in Kızılırmak ile birleştiği yere yakında Teyzemlerin yaşadığı Hacıhamza Nahiyesi vardı.
Ben, 5 sınıflı köy okulunda 3. Sınıfı da bitirmiş, 4. Sınıfa geçmiştim. Benden dört yaş küçük olan erkek kardeşim de hızla büyüyordu. Babam, çocukların eğitimi gerekçesiyle,
Kargı İlçesine naklini istemiş, anca Kargı’ya daha yakın olan bir başka köye verilmişti. Halılar köyü daha büyük, okulu da 3 sınıflı idi. Fakat okulun lojmanı dolu olduğu ve bizim Kargı’da kendi evimiz olduğu için Ben Kargı merkez İlkokulu’na başladım. Babam, bisikleti ile, her gün sabah Halılar köyüne gidip gelmek suretiyle öğretmenlik görevini sürdürmeye başladı.
Yeni bir hayatımız vardı artık. Köyden, üç bin nüfuslu bir ilçeye gelmiştik.
Kardeşim Erkut, köyde benimle birlikte okuma yapmayı öğrenmişti. Kargı İlkokuluna birinci sınıfta başladı. Fakat okul yönetimi, kendisinin okuma-yazma ve matematik bilgileri nedeniyle bir üst sınıftan başlatılmasına karar vermişti. Erkut çok zeki, bana göre özel eğitim görmesi halinde olağanüstü başarılara ulaşacaktı. Ama, o günün koşullarında bunu değerlendiremedik. Olabileceği kadar olamadı. Derken, parasız yatılı sınavlar kazanarak Eğitim enstitüsü, ODTÜ Elektronik Mühendisliği okudu. İyi bir Fen Bilgisi öğretmeni oldu, Kitaplar yazdı. Nur içinde yatsın.
Üç sınıfı Babam’ın beş sınıflı köy okulunda tamamlayan ben, Merkez ilkokulunda 4. Sınıfta Emin Hocanın öğrencisi olarak yeni bir yaşama başladım.
Kargı’daki evimiz üç katlı idi. Bölge özellikleri nedeniyle ahşap iskeletli, ahşap merdivenleri olan, Bodrum katı tamamen taş duvarlardan oluşan şirin bir evdi.
2.BÖLÜM
“KARGI”
KARGI’DAYIZ ARTIK
Kargı bizim ailemizin toplu yaşadığı bir ilçedir. Kızılırmak vadisinde, bağlar, bahçeler arasında şirin bir kasabadır. Yerleşim yerinden sonra Irmağa kadar uzanan düzlükte, mera-harman yeri, devamında ise pirinç tarlaları uzanır. Asıl geçim kaynağı pirinçtir. Bunun yanı sıra, sebze ve hayvancılık yapılır.
Kargı’da bizi, Ali Dedem, Dayılarım, Amcam, Teyzelerim, ve kuzenler. Burada bizi yeni ve güzel bir hayat bekliyordu. Gazlı dedem Ben dört yaşında iken rahmetli olmuştu.
Okula yakın evimizin inşaatı üst kat hariç bitmiş, üst katın pencereleri takılmasa da çatı tamamen kapatılmıştı. Bodrum katı tartışmasız ineklerimizin olacaktı. Orta kat, Mutfak, iki yatak odası ve banyo bizim yaşam alanımız. Bizim alinin evlerinde tartışması, ayrı bir banyo ve tuvalet mutlaka bulunur. Aslında, yörenin ortak özelliğidir bu.
Örneğin, Ali demin evi. İki katlı, giriş katında mutfak, büyük bir kiler ve bağımsız bir tuvalet, ikinci kattaki odalarda mutlaka bir banyo dolabı ve katta bağımsız hela ile, avluda at ve eşek için ayrı bölmesi olan ineklerin barındığı ahır ve samanlık. Ön avluda, bütün mahallelinin de yararlandığı kubbeli fırın. Özellikle ramazan aylarında her gün fırın yakılır, komşular keşkeklerini bırakır, Babaannem büyük bir itina ile fırın kapağını hamurla kapatır, pişme zamanı gelince açardı. Ahırların bulunduğu avluda küçük bir sebze bahçesi, sulama kanalının (boklu ark) arkasında büyük bir sebze ve meyve bahçesi bulunmaktaydı. Ve halan bunlar ayakta olup kuzenler tarafından kullanılmaktadır.
Fazlı Dedem, sevilen sayılan bir öğrenmen olup ben küçükken aramızdan ayrıldı. Fakat otorite ve kuralları uzun yıllar sürdü. Büyük Dayım, Yüzbaşı Selahattin, tam bir Türk Askeri idi. Görev yaptığı karakollarda, işe atıyla gidip gelir, askerleri tarafından çok sevilirdi. Babam vatani görevini yapmak için gittiğinde, Annem ve Ben onlarla kalmışız. Haluk Dayım ile ise hemen hemen birlikte büyüdük. Aramızda fazla yaş farkımız yoktu.
Fazlı Dedem, nasıl bir kültürden geldi ise, öğretmenliği sırasında Kargı’ya bir ev yapmış. Buna ev demek yerine konak demek daha doğru olacak. Üç kattan oluşmakta. Oldukça geniş bir arazi üzerinde yapılmış, giriş katında, mutfak dediğimiz kocaman ir oda. Bu odada doğrudan çatıya ulaşan bacası olan heybetli bir ocak bulunmaktadır. Ortada büyük bir holden geçilerek avluya inilir. Avluya çıkmadan, sol tarafta her türlü hububat ve erzakın depolandığı dev sandıklar bulunmaktadır.
Sağ tarafta yakarı katlara çıkan kapıdan girdiğinizde bir sürprizle karşılaşırsınız. Kocaman bir DOKUMA TEZGAHI. Boz zamanlarında herkes, halı kilim ve özellikle KARGI BEZİ dokur. İç çamaşırlarımız bu bezden dikilirdi. Yastıklarımız bu bezle yapılır. Anneannem, teyzelerim inanılmaz yetenekli insanlardı. Bağ bahçe işlerinde, hayvan bakımında olduğu kadar bu dokuma ve terzilik işlerinde de beceri sahibi idiler.
Ancak, ilerleyen zaman içinde, bana göre tarihi eser bile sayılabilecek bu konak, gelişigüzel bir kararla, meydan oluşturmak gerekçesiyle yıkılmış, ben çok sonra öğrendim. Üstelik, yerine ne meydan , re de başka bir düzenleme yapılmamıştı. Yazık etmişlerdi. Örnek bir kargı ev olarak korunabilirdi.
Sadece annemin ailesi değil, babaannem ve amcamın eşi de aynı becerilere sahiptiler.
Bize düşen, okullarımızda başarı sağlamak, tatillerde bağ bahçe işlerine yardım etmekti. Bunu da en iyi şekilde başarıyorduk. Özellikle bağ bozumunu çık severdim. Eşekler sıra sıra, küfeler üzüm dolu üzümler avluya taşınır. Burada şıra yapmak için kullandığımız OLUK içine boşaltılır, tulumba başında, iyice yıkandığı kontrol edilen ayaklarla üzümler ezilir, suyundan pekmez yapılırdı. Pekmezin bir kısmı, pekmez toprağı ile dövülerek ak pekmeze dönüştürülür. Önceden iplere dizilmiş cevizler, pekmez kazanına batırılarak enfes sucuklar yapılır, bütün kış tüketilirdi.
İkinci, üçüncü katlarda yatak odaları ve tuvaletler bulunurdu. Pencereler ise klasik cumbalı bir evdi.
Ahır ve samanlık yapısı itibariyle beni çok etkilemiştir. İki katlı olan ahir binasının, ikinci katı samanlık, yol hizasında idi. Ot ve saman boşaltmak kolay, hayvanları buradan besleme çok pratikti.
Bahçedeki örnek bağ da çeşit çeşit üzümler, yemelik üzüm ihtiyacımızı karşılardı.
Fazlı Dedem, ayrıca, bugünlerin saunasına benzer bir hamam yaptırmıştı bahçeye. Yine bahsetmeden geçemeyeceğim bir ayrıntı vardı burada. ZURNUK.
Pek çok kişi bu gün zurnuk nedir bilmez. Zurnuk vardı Fazlı Dedimin bahçesi ile yol arasında. Yağmur yağdığında, yoldan akan sel suları istenildiğinde bahçe sulamasında kullanılabiliyordu bu zurnuk sayesinde.
Bizim evin bahçesini de babam kalın duvarlarla çevirmiş, bahçesinde de asmalar dikmişti. İki de büyük dut ağacımız vardı. Dedemlerde bulunan kuyular bizimkinde yoktu. Zira, Babam evi yaptırdığında artık Kargı şehir suyuna kavuşmuştu.
Bizim Kargı’daki iki yıllık yaşamımız inanılmaz güzel anılarla doludur. Annemin inekleri sağarken, kedilerimizin kapıda bekleyişleri, buzağılarımızın doğumu, büyümelerini izleyişimi heyecanla hatırlarım.
Her şeyden önce, uzakta da ola bağımız, bahçemiz vardı. İneklerimiz vardı. Kendimiz ekip biçiyorduk Hatta, bahçedeki dut ağaçları sayesinde, boş olan üçüncü katımızda yazları ipek böceği yetiştirdik. Onların, dut yapraklarını yemelerini, koza zamanı yaprak yemeyerek, sürekli ağızlarından çıkardıkları salyalarla koza yaptıklarını hala hatırlarım.
Kargı merkez ilkokulunda günler güzel geçti. Dördüncü sınıftaki, Emin öğretmenim emekli oldu biz 5. Sınıfa başladıktan Sonra Gen, idealist, 52 yıl sonra bile adını ve yüzünü hatırladığım öğretmenimiz, Rasim Mehmet Bütüner .
Artık bir diplomam vardı. İlkokul mezunuydum.
Ben, daha İlkokul birinci sınıfında iken, aile ortamından etkilenerek, Andımızı, İstiklal Marşını ezberlemiş, ulus, yurt bilincine sahip olmuştum. Dörtten beşe geçtiğim ve İlkokulu bitirdiğim yaz aylarında, Büyük Caminin Kuran Kurslarına devam etmiş, aile geleneğimiz olan Din Eğitimini de tamamlamıştım.
İlkokul arkadaşlarım çok nitelikli ve iyi insanlardı. Zira, anneleri-babaları da öyleydi. Çoğunun ailesi çiftçi idi. Bir arkadaşımızın babası C.Savcısı idi. Yıllar sonra arasam, Rüstem’i bulabilir miyim acaba ?
Okul bahçesinde genellikle mendile sarılmış gazete kağıtlarından oluşan topla maç yapardık. Rüstem’e meşin top aldılar. Artık, Rüstem, Savcı Babasından daha forslu idi. Topu vardı. Meşin topla oynamak ayrı bir zevkti. Ama Rüstem’i kızdırmamak gerekirdi. Rüstem kızınca topunu alır eve gider, biz yine mendil topa kalırdık.
Amcam sevilen bir berberdi. Bağ bahçe işleri ile de uğraşırdı. Ne zaman çarşıdan geçsem yakalar, saçın uzamış otur bakalım der, kafamı üç numara yapardı.
Evin büyük çocuğu olarak, Anneme yardım etmek görevimdi. İneklerin bakımına, tavukların beslenmesine yardımcı oluyor, tarlada ot biçip, sebze topluyordum.
Bu arada, kargı İlkokulu Müdürü de Emin Öğretmenle birlikte emekli olmuş, Babam Okul Müdür Vekili olarak Halı Köyden Merkeze tayin olmuştu.
Ben ilkokulu bitirmiştim. O yaz dünyalar tatlısı bir kız kardeşim daha doğmuştu. Ortaokul kitaplarımı temin ediliyor, Yaz tatilinde haylazlık yapmama izin verilmiyordu.
Kargı, kültür bakımından da civar kazalardan ileri idi. Özellikle Halkevi bünyesinde çeşitli etkinlikler bunda büyük rol oynamıştır diye düşünüyorum.
Tam okullar açılmasına yakın, bizim evde bir hareketlenme oldu. Babam hırçın, Annem üzgün, Dedem ve Babaanmem ise kızgındılar. Bir süre sonra konu anlaşıldı. Babamın dönem arkadaşı olan Hilmi Amca okul Müdürü olarak atanınca, Babam da nakil istemiş, Osmancık İlköğretim Müdürlüğüne (Maarif Memuru) atanmıştı.
Bir Eylül gününde, eşyalarımız bir kamyona yüklenmiş. Annem ve Babam şoför mahallinde, Erkut, Meliha ve Ben kamyonun kasasında , eşyalar arasında bize ayrılan yerde, henüz bir kaç aylık Mediha Annemin kucağında Osmancık’ doğru yola çıkmıştık.
Osmancık’ta kiraladığımız ev bahçeli, fakat ahırı olmadığı için ineklerimizi hemen götüremedik. Osmancık’ta ahır bulduktan sonra onları getirecektik. Şimdilik onları, Dedemlere bıraktık.
DEVAM EDECEK