GÜNÜMÜZDE ÇOCUK BÜYÜTMEK
Değerli dostlarım, insanlığın önünde yeni bir çağ başladı: Akıllı Yapay Zekâ Çağı. Bu konuda ebeveynlere hangi görevler düşüyor, nelere dikkat etmeliyiz? Yeniçağı, geçmişe ve özümüze geri dönerek yakalamamız mümkün. Neden ve nasıl, sizler için kaleme aldım. Keyifli okumalar dilerim.
Türkiye Cumhuriyeti’nde ilköğretimde uygulanmaya başlanan ilk program 1924 senesinde Tevhid-i Tedrisat kanunu ile eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde toplanmış ve okul programları için çalışmalar başlamıştır. Daha sonra 1926, 1936, 1948 ve 1968 yıllarında İlköğretim Programları gelişmeler ve değişiklikler ile oluşturularak, uygulamaya konulmuştur.
1978 yılında ilkokula başladığımda, 1968 senesinde kabul edilmiş olan İlköğretim Programı yürürlükteymiş. Bu programda metod ve teknik dersler yanı sıra Sosyal Bilgiler, Tabiat Bilgisi, Tarım Dersleri ve Fen Bilgisi dersleri de yer alıyordu. Özellikle el işi dersimizde uçurtma yapıyorduk, halı örüyorduk. Şimdi düşünüyorum da, ince motor becerisinin gelişmesi için nasıl da değerli aktivitelermiş tüm o el işi uygulamaları. Önce hayal kurup, hayalini kurduklarımızı gerçek yaşama taşıyorduk. Hele 5. sınıf el işi dersinde proje olarak halı öreceğimizi duyduğumda, ilk başta anlamamıştım? Halı örecektik?? Nasıl yani???
Öğretmenimiz adım adım bize yol gösteriyordu: Hem okulda hem de evde tahtaları birleştirip, arasına gerdirip çakacağım çivileri tutmak için çekiçle nasıl uğraştığımı hatırlıyorum. Bir süre sonra el-göz koordinasyonumuz gelişti, çivileri sıralı olarak tek tek rahatlıkla çakmayı başardık ve hayalimizdeki desenlerden oluşan halıları dokumayı başardık. Sınıfça ördüğümüz halılar ile açtığımız okul sergisine bütün anne ve babalarımız geldiğinde okulumuz şenlik yerine dönmüştü. 1982 yılında ördüğüm halıyı halen saklıyorum, aradan 37 yıl geçmiş. Bu satırları okuyan değerli dostlarım, benim gibi yaşı 50’ye yaklaşmış olan ve belki de benden yaşça büyük olanlarınızın da hemen hemen benzer ilkokul hatıraları olduğuna eminim, zira 1968 yılının İlköğretim Programı bu şekilde uygulanıyordu Türkiye’de ilkokullarda.
RESİM 1 ÖRME HALI
Aradan yıllar, yıllar geçtikçe 80’li yıllar, 90’lı yıllar, 2000’li yıllarda tekrar tekrar düzenlendi, değiştirildi Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı’nın İlköğretim Programı. Şimdi geldik 2019 yılına, Yapay Zekâ Teknolojisinin yön verdiği ve 4. Sanayi Devrimi’ni yaşıyoruz.
Telefonlar artık akıllı, bizi bizden daha iyi tanıyan sosyal medya platformlarının yapay zekâları bize ürün üstüne ürün sunuyor. Bilgiye ulaşmak parmaklarımızın ucunda, dilediğimiz her türlü bilgi saniyeler içinde ekranımızda beliriyor, yeter ki biz merak edelim. Neyi merak edeceğimizi bize kodlayan akıllı yapay zekâlarla nasıl baş edeceğimizi bilmiyoruz, önce bunu kabul etmeliyiz. Sosyal medya araçlarını şekillendiren, kodlayan, geliştiren kişiler bilimden çok faydalanıyorlar. İnsan zaten eksik, zavallı ve çaresiz bir canlıdır. Ömrü hayatımız hep bir tamamlanma ihtiyacı ve bunun arayışı ile geçip duruyor. Bir başka makalemde bu konuyu derlemek çok fayda sağlayacaktır. Neden böyleyiz, insanda var olan ve diğer hiçbir canlıda olmayan “arzu” nesnesi nedir? Neden irrasyoneliz ve anlamsız işler yaparız? Bu soruları ve cevaplarını bir diğer yazı konusu olarak sohbetimize bırakıp devam edelim.
Beynimizdeki “ilkel beyin bölgesi” olan limbik sistemin içinde nükleus akumbens isimli 2 adet beyin çekirdeği yer alır. Nükleus akumbens isimli çekirdek şu duyguların oluşum ve devamında aktif rol almaktadır: zevk, bağımlılık, ödül ve motivasyon sistemleri. İşte tam bu noktada devreye nörobilim giriyor ve şu bilimsel veriyi bize sunuyor: Dijital oyun bağımlılığında, aynen uyuşturucu bağımlılığında olduğu gibi, nükleus akumbens beyin bölgesi aktif durumdadır. (Türk Psikiyatri Dergisi 2016;27(2):128-37). Yani kısaca ve basitçe şunu söylemeliyiz, odasında masada ya da koltuğa uzanmış şekilde bilgisayar oyunu oynayan, elinde akıllı telefonu ya da tableti ile sosyal medyada gezinen çocuğumuzun beyni, uyuşturucu almış bir beyin ile benzer etkiye maruz kalmaktadır. Dijital bağımlılık etkisi ve önleme çabalarını gelin bir de bu cihazları ve teknolojileri üreten, geliştiren kişilerden dinleyelim:
Bill Gates, Co-chair, Bill & Melinda Gates Foundation: çocuklarına 14 yaşına gelene kadar akıllı telefon almalarına izin vermedi.
Steve Jobs, eski Apple CEO&Kurucu: Nick Bilton isimli muhabirle yaptığı röportajda, evde çocuklarına dijital teknolojiyi maksimum ölçüde sınırladıklarını söylüyordu.
Dünyada 2. sanayi devrimi ile eğitimde gerçekleşen devrim ile 200 yıldır halen sisteme mühendis, tekniker, mimar ve diğer alanlarda insan gücü yetiştiriyoruz. Oysa daha henüz başında bulunduğumuz 4. sanayi çağında robotlar ve akıllı yapay zekâ ile iş yaşamında birlikte yer almak için çok daha insani özelliklerimizi ve yeteneklerimizi geliştirmeliyiz. Akıllı robotlar, sürücüsüz araçlar olarak karşımıza çıkacak, marketlerde akıllı telefonumuz ile dilediğimiz tüm ürünlerin ödemesini kasiyerler olmadan yapacağız, tarlada tohum ekmek ya da ürünleri toplamak bile akıllı yapay zekâlar ile tamamlanacak. Uyanık olmalıyız, akılcı hareket etmeliyiz. Bu konuda 2018 Dünya Ekonomik Forumu’nda bakın neler konuşuldu:
Jack Ma, Alibaba CEO & Kurucu: Önce kendi bakış açımızı ve çocuklarımızın eğitim sistemini değiştirmeliyiz. Öğretme sistemini değiştirmeliyiz. Şu an okullarda öğrettiklerimiz sadece bilgi odaklı ve bilgiye ulaşmak artık çok kolay. Akıllı yapay zeka robotlar ile rekabet edecek çocuklar yetiştirmek için odaklandığımız noktaları iyi tespit etmeliyiz. Zira robotlar ve bilgisayar programları daha akıllı ve yorulmuyorlar, hiçbir beklentileri ve duyguları olmadan, durmaksızın çalışıyor olacaklar. Geleceğin dünyasını ancak şunları çocuklarımıza kazandırırsak doğru yönetmiş oluruz: inanç, değerler, bağımsız düşünme, takım çalışması, başkalarını önemsemek. İşte tüm bunlar insani becerilerdir ve yapay zeka bunları uygulayamaz. Bunlar, öğrenilen ve gelişen deneyimlerdir. Çocuklarımıza sanat, kültür, spor aktiviteleri sunmalıyız. Eğer bir faaliyeti akıllı yapay zeka ile makine daha iyi yapıyor ise, bunun üzerine gerçekten düşünmemiz gerekiyor.
Jack Ma bu tespitleri yaptığı sırada, bakalım dünyadaki gelişmiş uygar ülkelerde eğitim işleri nasıl gidiyor? Örneğin A.B.D. Silikon vadisindeki neredeyse tüm yöneticilerin çocuklarını gönderdikleri okuldaki eğitime yakından bakalım. Sınıflarda eski tip sıralarda oturan öğrenciler karatahta ve tebeşir kullanıyorlar. Okulda uygulanan dersler içinde marangozluk ve bahçe işleri en çok önemsenen görevler konumunda. Bahçede bitki eken, toprağı bizim bildiğimiz karasaban ile sürmeyi öğrenen çocukların babaları Silikon Vadisi teknoloji şirketlerinin en üst düzey yöneticileri. Bu okullarda müzik dersleri doğada, ağaçların altında ve kuş sesleri ile birlikte gerçekleşiyor. Okulda öğrenciler kendi ektikleri, hasatını yaptıkları meyve ve sebzeleri tüketiyorlar. Bu okulların benzeri eğitim felsefesini yerleştirmiş olan Finlandiya ilkokullarında günlük okul süresi sadece 4 ( evet dört ) saat. Üstelik bu 4 saatin içinde oyun ve beslenme süresi de var. İlkokulda günde 4 saat okulda olan, hiç ev ödevi bulunmayan çocuklar, nasıl oluyor da lise yıllarına geldiklerinde, PISA testi ile tescillenecek şekilde, matematik, okuduğunu anlama ve fen bilimleri alanlarında dünyanın en iyisi oluyorlar? İşte bunun üzerine düşünmeliyiz, hem de çok düşünmeliyiz. Okulda dikiş diken, ahşap doğrama işleri ile uğraşan, pense-tornavida kullanmayı öğrenen, toprakla haşır neşir olan çocuklar, eve geldiklerinde kendi kendilerine kaliteli uğraş ve hobi edinme konusunda avantaj sağlıyorlar. Oysa gün içinde elden akıllı telefon düşmeyen nesillerin yetiştiği ülkelerde, o akıllı cihazın içine kim, ne yüklüyor ise onunla yaşam bakışı şekilleniyor.
RESİM 2ÖĞRENCİ TARLA
Uygar ve gelişmiş dünyada çocuk ve gençleri dijital zehirlenmeye karşı koruma konusunda müthiş çalışmalar var. Anne babaların günümüz iş koşturması içinde nasıl da elini rahatlatıyor: ver çocuğa akıllı telefonu, tableti, açsın oradan bir oyun veya video, sesini çıkartmadan dursun, otursun yerinde. Hemen savunma mekanizmamız hazır:
– Ohh miss gibi, ben de kafamı dinleyeyim, zaten bugün çok yoruldum! Nasılsa dışarıda takılmıyor, nerede olduğunu biliyorum, kendi odasında işte, ne var bunda Yok öyle değerli dostlar! İşin sözde kolayına kaçıp, çocuğumuzu yaşama hazırlama konusunda bizim bilgiler, deneyimler aktarmamız gerekliyken, bunu başkalarının çektikleri videolara ve bilgisayar oyunlarına bırakamayız. Dijital dünyada yukarıda belirttiğim gibi akıllı olacağız, uyanık olacağız. Dijital teknolojiyi kullanım konusunda önce biz kendimize sormalıyız: günde kaç saatimizi akıllı telefon-tablete ayırıyoruz? Dünya ortalaması şu an günde 3 saat civarında bir süre olduğunu belirtiyor.
Yukarıda bahsettiğim, uygar dünyanın çocukları için yeniden şekillendirip konumlandırdığı eğitim metodu size de tanıdık geldi mi? Nasıl da bizim içimizden çıkan Köy Enstitüleri eğitim sistemine benziyor, değil mi?
Ben Dr. Bora Küçükyazıcı, Gölköy Köy Enstitüsü mezunu Muallim Müştak Küçükyazıcı’nın torunu. Yazımın en başında belirttiğim üzere, geçmişimize ve kendi özümüze dönmemizin faydalı olduğunu düşünüyorum. Çocuklarımızla iletişimde, onların eğitiminde, hayata hazırlanmaları sırasında “Merak” duygularının yok olmasına izin vermeden, zamanı ve teknolojiyi gerektiği gibi kullanmalarını sağlayalım. Çocuğumuzun yaşam boyu tutku duyacağı ilgi alanını keşfetmesi için ona seçenekler sunalım.
4. sanayi devriminin yaşandığı yapay zekâ teknoloji çağında, yaşadığı dünya ve toplumla barışık, vicdan duygusu gelişmiş, diğerlerini önemseyen, kendi istek ve arzularını tanıyan, cesaretli ve çalışkan çocuklar yetiştirmeliyiz. Anne ve babasını kendi yaşam rehberi olarak konumlandıran çocuk ve gençlerde, aile iletişimi konusunda anne ve baba gerekli tüm adımları doğru ve eksiksiz yerine getirmiş demektir. Nasıl, hedef çok yüksek mi geldi? Haklı olabilirsiniz, lakin durum tam olarak bu şekilde değerli dostlarım. Günümüzde çocuk yetiştirmek, geçmişe göre çok, çok, çok daha emek, ilgi ve zaman gerektiriyor. Başöğretmen Atatürk’ün ışığı, yolumuzu aydınlatsın.
Sağlık ve sevgiyle,
Dr. Bora Küçükyazıcı, Neuro Trainer
Aile Danışmanı & Eğitim Koçu