1. Haberler
  2. Ekonomi
  3. EKONOMİDE YENİ DÖNEM Mİ ?

EKONOMİDE YENİ DÖNEM Mİ ?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

EKONOMİDE YENİ DÖNEM Mİ ?

Ersin DEDEKOCA

Ekonomist

“Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”, 7 Ağustos tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın görevleri arasına “Hazine’nin Cumhurbaşkanı kararıyla yurt içindeki ya da yurt dışındaki şirketlere iştirak etmesini sağlamak” da eklendi.

Bakanlığa, “finansal piyasalara ilişkin yurt içi ve yurt dışı gelişmeleri izlemek, değerlendirmek, finansal sektörü geliştirici ve finansal istikrarı güçlendirici çalışmalar yapmak” ve “sigortacılık ve özel emeklilik sistemine ilişkin faaliyetleri düzenlemek, uygulamak, uygulamayı izlemek, denetimini yürütmek ve geliştirilmesine ilişkin esasları tespit etmek” görevleri de verildi.

FİNANS PİYASALARINA ÖZEL GENEL MÜDÜRLÜK

Söz konusu Kararname’yle, Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğü’nün bazı yetkileri, Finansal Piyasalar ve Kambiyo Genel Müdürlüğü’ne devredildi.

Finansal Piyasalar ve Kambiyo Genel Müdürlüğü finansal istikrarın sürdürülmesi amacıyla sistemik risklerin izlenmesi ve yönetilmesine ilişkin kurumsal çerçeveyi güçlendirmek, bu risklere karşı tedbir almak, faizsiz finans sektörünün geliştirilmesi için ilgili kurum ve kuruluşlarla eşgüdüm içerisinde çalışmalar yapmak, finansal piyasalardaki yenilikler başta olmak üzere küresel ve yerel gelişmeleri takip etmek, değerlendirmek ve finansal sektörü geliştirici çalışmalar yapmakla görevlendirildi.

Anılan Genel Müdürlük, finansal araç ve piyasalar ile girişimcilik ekosisteminin geliştirilmesine ve tasarrufların artırılmasına ilişkin çalışmalar yürütecek, girişim sermayesi fonları ile üst fonlara Bakanlık bütçesinden kaynak aktarılmasına ilişkin usul ve esasları da belirleyecektir.

DEVLETİN YERLİ VE YABANCI ŞİRKETLERE ORTAK EDİLMESİ

İçeriği yukarda özetlenen Cumhurbaşkanlığı Kararnemesi’yle, sadece Cumhurbaşkanı kararıyla, yani tek bir imza ile, T.C. Hazinesi’nin yurtiçinde veya dışında şirketlere “iştirâk” etmesini sağlayan bir düzenleme yürürlüğe girmiş olmaktadır.

Daha önce kurulmuş olan ve mali değeri yüksek kamu kurumlarını bünyesinde toplayan Türkiye Varlık Fonu’nun (TVF) özel şirketlere ortak olma yetkisiyle donatılmış olmasına karşın, benzer görevin niçin Hazine’ye de verildiği henüz anlaşılamadı.

Aynı gün Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca yapılan açıklamada, şirketlere iştirak konusundaki düzenlemenin herhangi bir şirketin kurtarılması amacı taşımadığı ifade edilmiştir. Şirket kurtarma dışında mantıklı bir açıklaması olmayan söz konusu düzenleme hakkında, genellikle örtük ve şeffaf olmayan düzenleme ve uygulamaları yeğleyen Ankara mali yönetiminin başka bir şekilde aydınlatma yapması da beklenemezdi.

TVF ve YETERSİZLİĞİ

Aslında Kararname’de tadat edilen konuların önemli bir kısmı için, 18 Ağustos 2016’da TVF kurulmuş, Başkanlığı’na Sayın Cumhurbaşkanı, Başkan Vekilliği’ne de Hazine ve Maliye Bakanı getirilmişti.

Kuruluş Kanunu’na göre TVF, kendi mali gücü ölçüsünde dilediği şirkete veya projeye ortak olabilme, gerekli gördüğü yatırımları destekleyebilme yetkisine sahipti. Ayrıca çeşitli torba yasalara eklenen maddelerle de, uluslararası alanlarda faaliyet gösteren bazı kamu kurumlarına, yurtdışında ortak şirketler kurmaları konusunda yetkiler de verilmişti.

Ancak bu denli geniş yetkileri olan TVF’nun aktifinde, kamu bankalarından petrol şirketlerine kadar, kamunun elindeki en değerli şirketlerinin hisselerini bulundurmasına rağmen, bugüne kadar ortaklık veya proje desteği (risk ortaklığı) şeklinde herhangi bir faaliyeti kamuoyuna duyurulmamıştır.

Yurtiçi ve yurtdışı şirketlere ortak olma görevinin, önceki gün sürpriz bir şekilde Hazine’ye verilmesi, TVF’nun bu konuda yetersiz kaldığı veya düşünülen ortaklıklar için yeterince uygun olmadığı şeklinde yorumlara yol açmıştır. Hazine’nin hangi amaçlarla hangi şirketlere ortak edileceği bilinmezken, TVF yerine Hazine’nin ortak edilmesinin, özellikle yabancı şirketler açısından çok tercih edilebilir “önemli bir güvenceyi” ifade ettiği; bu yönde gelen talepler doğrultusunda böyle bir değişikliğe gidilmiş olabileceği konuşulmaktadır.

Bilindiği gibi, TC Hazinesi borçlanırken herhangi bir “teminat” vermez. Teminat bîzâtihi Hazine’nin kendisi, aslında TC Devleti’dir. Oysaki TVF’nun, bünyesindeki şirket hisselerini güvence olarak vermesine karşın borç bulamadığı, en azından “makul bir faiz oranı” ile borç temin edemediği bilinmektedir.

MALİ OLARAK DAHA FAZLA DAYANAMAYAN ŞİRKETLERİN MEVCUDİYETİ

Hepimizin bildiği gibi, 17 Temmuz 2019 tarihinde kabul edilen 7186 sayılı Kanun ile, borçlu ve zor durumda olan şirketlerin borçlarını yeniden yapılandırma, borçlarda indirim ve taşınmazlarla borç ödeme olanağı getirilmişti. Bu düzenleme ile Banka Kanunu’nda yapılan değişiklikle de, işlemi yapan bankacılar, zimmet suçlamasından da muaf olma olanağı ile koruma altına alınmışlardı.

Kamuoyunda ve medyada, özellikle kamu bankalarının, geri alamayacakları kredilerin bazılarını sileceği veya önemli indirimler yapacağı ve bu işlemin bedelinin (doğan zararın) de, vergi ödeyenlerden tahsil edilen vergilerden karşılanmış olacağı dillendirilmekteydi.

Bankaların, kredi yapılandırması sırasında her türlü faiz ve anaparayı silebilmesine olanak veren yukarıda özetlenen düzenlemenin daha mürekkebi kurumadan, iki gün önce de Hazine’ye yurt içinde ya da yurt dışında şirketlere ortak olmasına olanak veren Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin yürürlüğe sokulması, ülke ekonomisinde yaşanan sıkıntının ne ölçüde büyük olduğunu göstermektedir. Diğer yandan, yapılan bu düzenlemelerin kapsam ve hızı, iş dünyasının Ankara yönetimi üzerindeki baskısının ulaştığı ölçüyü de yansıtmaktadır.

Son düzenlemeye niçin ihtiyaç duyulduğu da çok açık durmaktadır: Hatırlı şirketlerden bir kısmı zor durumda olup, dayanma güçleri tükenmektedir. Anılan düzenlemeyle Hazine, bu şirketlere ortak olacak, sermaye koyacak; yurt dışından Hazine garantisi ile kredi kullanan, ancak bunu geri ödemekte zorlanan şirketlerin kurtarılması da, bu yolla sessizce hayata geçirilecektir.

KAMU ÖZEL SEKTÖR İŞBİRLİĞİNE (KÖİ) DE DESTEK

Diğer yandan, KÖİ projelerini yürütürken zora düşen şirketleri kurtarmanın bir yolu olarak “Hazine ortaklığının” gündeme sokulacağı; bu yolla, kredi borçlarını geri ödeyemeyen anılan KÖİ projelerinin, ekonomiyi ya da bankaları zora sokmasının önüne geçileceği; bu şekilde batma noktasına gelen inşaat firmalarının, bu yeni ortaklık çatısı altında değerlendirilebileceği de konuşulmaktadır.

Düzenlemenin amaçladığı konulardan birinin de, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile Osmangazi Köprüsü’ne Hazine’nin ortak olabilmesinin sağlanması olduğu da belirtilmektedir.

Bilindiği gibi, İki köprünün İtalyan ortağı Astaldi, konkordato ilân etmiş ve yüzde 33 oranındaki hissesini satmak istemektedir. Bu bağlamda Çinliler’le pazarlık yaptıkları ve oynak kurlar yüzünden anlaşamadıkları yazılmıştı. Bu olgu da insanın aklına, Kararnamedeki “Hazine’nin yurt dışındaki şirketlere iştirâk etmesini sağlamak” ibaresinin bu amaçla mı konulduğu sorusunu getirmektedir.

SONUÇ YERİNE

Son 15 yıldır uygulanan “borçlanmaya dayalı”, “yerindelik ve toplumsal fayda analizi” ihmal edilmiş projelerle büyüme, lüks kamu harcamaları gibi hatalı ekonomi politikaları sonucunda ülke ekonomisi bugünkü krize girmiştir. Bu dönemde, 60 milyar Amerikan Doları’nı aşkın özelleştirme gelirleri de çarçur edilerek, ülkenin, üretken ve istihdam sağlayan bir modele geçişi engellenmiştir.

Şimdi geldiğimiz ekonomik kriz noktasında mevcut sıkıntılar (bütçe açıkları, enflâsyon artışı, kalıcı işsizlik, gelir dağılımındaki bozulma ve yoksulluk, geri ödenmeyen krediler, kapanan iş yerleri ve duran yatırımlar), yukarıda aktarmaya çalıştığımız yüzeysel ve tüm yükü Hazine (Devlet)‘e ve bu yolla vergi ödeyenlere binen yeni düzenlemelerle aşılmaya çalışılmaktadır. Bu yöntemle sonuca varmak, güvenin, hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin olmadığı bir ortamda olanaklı olmadığı gibi; her geçen gün moral ve mali boyutlarıyla mevcut sıkıntılar derinleşmektedir.

Bu aşamada verilen fotoğraf da, Mehmet Y.Yılmaz’ın yazdığı gibi ülkenin, “özelleştirmeler” dönemini de geride bırakıp, “kamulaştırmalar” dönemine geçiyor olduğu şeklindedir. Doğaldır ki böyle bir görüntü, neoliberalizmin ülkemizdeki savunucuları marifetiyle yapılınca çok yadırganıyor.

Ersin DEDEKOCA

Ekonomist

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir