2021 BÜTÇESİ
Merkezi Yönetimin 1 trilyon 346 milyar TL olması öngörülen 2021 bütçesi TBMM görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi.
Ancak, uzmanlar AKP iktidarının bu bütçesinin de halkın, emekçilerin acil ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak, ülke kaynaklarının sermayedarların yararına kullanan/sömüren iktidarın, yerli ve yabancı sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanmış olduğunu söylemektedir .
Merkezi yönetim bütçeleri, yıl içinde gelirlerin kimlerden ne kadar ve nasıl toplanacağı, toplanan bu gelirlerin nerelere nasıl aktarılacağını gösterir. Bütçeler bu yönüyle sadece sayısal verilerden oluşmayan, iktidarın sınıfsal ve siyasal tercihlerini somut bir şekilde ortaya koyan son derece politik metinlerdir. Bütçede yer alan gelir ve harcama kalemleri arasındaki ilişkiler, iktidarın ülkeyi yönetirken benimsediği politik tercih ve kararları yansıtır.
Bütçe hazırlık süreçlerinin tamamı son iki yıldır olduğu gibi, bu yıl da Saray’da yapıldı. Bütçeden yapılacak harcamaların hangi alanlara ne kadar aktarılacağının ve finansmanının nasıl sağlanacağının belirlendiği bütçe hazırlık sürecinde, bütçe gelir ve harcamalarının asıl muhatabı olan işçi ve emekçiler, sendikalar, emek ve meslek örgütleri her yıl olduğu gibi, bu yıl da bütçe hazırlık sürecinin dışında bırakıldılar.
Kovid-19 salgını sonrasında artan kitlesel işsizlik sorununa çözüm üretmeyen, kamuda ve özel sektörde esnek ve güvencesiz istihdamın daha da yaygınlaştığı, işçilerin kıdem tazminatı başta olmak üzere neredeyse bütün haklarının hedefe konulduğu bir dönemde hazırlanan 2021 bütçesinin emekçiler ve ülke ekonomisi açısından ne getirdiği açısından bakıldığında;
EKONOMİK KRİZ BÜTÇESİ
2021 yılı merkezi yönetim bütçe teklifinde geçmişte de benzer içeriklerle gündeme getirilen ve bugüne kadar hiçbirinin hayata geçmediği hedefler tekrarlanıyor. Eğitimde reform yapılacağı, ekonomide iç ve dış dengenin sağlanacağı, refahın toplumun tüm kesimlerine yaygınlaştırılacağı, para ve maliye politikalarının güçlü eş güdümün sağlanacağı, sürekli ve kalıcı gelir kaynakları oluşturulacağı, mali disipline önem verileceği, kamu kaynaklarının verimli kullanılacağı, sağlık sisteminin daha etkin hale getirileceği, tarımda üretim ve verimliliğin arttırılacağı gibi tamamına yakını dilek ve temenni olmaktan öte gitmeyen iddialar peş peşe sıralanmış.
2020 yılı faiz giderleri gerçekleşme tahmini 137.4 TL iken, 2021 yılında faiz giderlerinin yüzde 30’dan fazla artarak 179.5 milyar TL’ye ulaşması bekleniyor. Kamu yatırımları için ayrılan pay ise yine düşük tutulmuş ve toplam bütçenin sadece yüzde 7.65’ini (104 milyar TL) oluşturuyor.
2021 bütçesinin 536 milyar TL’sini cari transferler (Sosyal güvenlik kurumlarına yapılacak transferler, görev zararları, sosyal amaçlı transferler, fonlara yapılan ödemeler vb.) oluşturuyor. 2020’ye göre cari transferler kalemi 82 milyar TL artarken, bütçe transferleri içinde aslan payını Kovid-19 salgını ve ekonomik krizin etkisiyle ciddi sorunlar yaşayan Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılacak transferler oluşturacak.
VERGİ YÜKÜ ARTACAK
Türkiye gibi az gelişmiş kapitalist ülkelerin temel özelliklerinden birisi vergi yükünün büyük bölümünün yoksul halkın, emekçilerin sırtına yıkılması, bu durumun merkezi yönetim bütçe kanunu üzerinden yasal hale gelmiş olmasıdır. Kamu gelirleri içinde önemli bir yer tutan vergi gelirlerinin ana kaynağı yine ücretli emekçiler olacak. Nitekim 2019 yılında ücretlilerden kesilen gelir vergisi yaklaşık 96 milyar lira olurken, bu ücretlilerin çalıştıkları 848 bin şirketin ödediği kurumlar vergisi tutarı 78.8 milyar lirada kalmış. 2020’nin ilk dokuz ayında, salgının da etkisiyle, gelir vergisi geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6 düşerken, kurumlar vergisindeki azalma yüzde 41.8 olmuş.
2020’de 139 milyar TL olması hedeflenen bütçe açığı yılın ilk dokuz ayında 140.6 milyar TL’ye ulaştı. 2021 yılında bütçe açığının iyimser bir şekilde 245 milyar TL olarak belirlenmesi dikkat çekici. Bu durum, ocak 2021’den itibaren yüksek vergi artışları ve yeni bir zam yağmurunun kaçınılmaz olduğu anlamına geliyor. Şöyle ki, 2021 bütçesinde gelir vergisi gelirlerinde yüzde 19, özel tüketim vergisi (ÖTV) gelirlerinde yüzde 21 artış öngörülüyor. 2021 yılında vergi gelirleri hedefinin 2020 hedeflerine göre yaklaşık yüzde 20 artacak olması, bütçedeki vergi yükünün yine emekçilerin sırtına yıkılacağı anlamına geliyor.
2020 yılının ilk dokuz ayında ekonomik krizin hane halkı gelirleri ve harcamalarını olumsuz etkilemesi ve döviz kurundaki ani artışlar nedeniyle vergi hedeflerinde önemli sapmalar yaşandı. Bu durum harcamalar üzerinden alınan dolaylı vergilerin belirlenen hedeflerin üzerinde artmasını beraberinde getirdi. Kovid-19 salgının ağırlaşarak sürmesi halinde 2021 yılında çok daha büyük gelir kayıplarının yaşanması, dolayısıyla vergi gelirlerinde belirlenen hedeflerden ciddi sapmalar yaşanması kaçınılmaz görünüyor.
‘MÜŞTERİ GARANTİLİ’ ÖDEMELER ARTACAK
18 yıldır büyük patronların talepleri doğrultusunda hazırlanan ‘ekonomik teşvikler’, yine patronlara vergi ve prim afları, ekonomi politikalarının vazgeçilmezi olarak her yıl yenileniyor. Bütçe kaynaklarının halkın ihtiyaçlarından çok, yandaş müteahhitlerin, yerli ve yabancı sermaye gruplarının çıkarları doğrultusunda kullanılmaya devam edilmesi, 2021 bütçesinin öncekilerden farklı olmayacağı anlamına geliyor.
İktidarın kamu özel iş birliği (KÖİ) adı altında yürüttüğü ‘müşteri garantili’ projelere 2019 bütçesinde ise 9.7 milyar, 2020 bütçesinde 18.9 milyar TL ayrılmıştı. Kamuoyunun tepkisi nedeniyle iktidar 2021 yılında ne kadar garanti ödemesi yapılacağını gizlemek için kanun değişikliği yaptı. Artık hangi alanlarda ne kadar ‘garanti ödemesi’ yapılacağını gösteren ‘fonksiyonel sınıflandırma’ kalemleri bütçede gösterilmeyecek.
Her ne kadar halkın büyük bölümünün kullanmadığı köprüler, tüneller ve havalimanları ile şehir hastaneleri için müteahhitlere hizmet karşılığı olmadan yapılan bu ödemelerin miktarı gizlenmeye çalışılsa da, söz konusu ödemelerin döviz kurundaki artışın da etkisiyle 2021 yılında bir önceki yıla göre iki kattan fazla artması kuvvetle muhtemel.
ZOR GÜNLER KAPIDA
Emekçilerin salgın sürecinin uzaması ve derinleşen ekonomik kriz nedeniyle yaşanan iş ve gelir kayıplarını azaltacak adımlar ısrarla atılmıyor. Milyonlarca yurttaşın yaşamlarını sürdürebilmeleri için yeterli gelirden yoksun olmaları ve boğazına kadar borca batması, başta yoksul emekçi aileleri olmak üzere, ülke nüfusunun önemli bir bölümü açısından çok daha zor günlerin kapıda olduğunu gösteriyor.
Türkiye’nin uluslararası kapitalist sisteme uyumunu hedefleyen 24 Ocak 1980 kararlarından bu yana hazırlanan bütün bütçeler, patronların beklentilerine göre hazırlanıp, emekçilerin en temel taleplerini yok saydığı için ‘sermayeye yakın, emekçiye uzak’ oldu. Merkezi bütçelerin sermaye yanlısı ve emek düşmanı karakteri her geçen yıl daha belirgin hale gelmeye başladı.
Halkın doğrudan ya da dolaylı olarak bütçenin yapılmasına, uygulanmasına ve denetlenmesine katılımını ifade eden ‘bütçe hakkı’ bu yıl da yok sayıldı. 2021 bütçesinde emekçilerin giderek ağırlaşan ekonomik sorunlarının görmezden gelindiği görülüyor.
Türkiye’de ekonomik göstergeler uzun süredir alarm vermesine rağmen, iktidarın ülke ekonomisinin gidişatına ilişkin gerçek dışı söylemleri ile halkın, emekçilerin giderek ağırlaşan ekonomik sorunları arasındaki çelişkiler hiç olmadığı kadar derinleşmiş durumda. Bu durum bir ay önce açıklanan ve şimdiden çöp olan ‘yeni ekonomik program’ (YEP) hedeflerinde olduğu gibi, ülkenin ve halkın yaşadığı sorunlara çözüm üretmesi beklenmeyen 2021 bütçesinin ayrıntıları bütçenin kimlerin çıkarları doğrultusunda hazırlandığını net bir şekilde gösteriyor.
‘EN ÇOK PAY EĞİTİME AYRILDI’ YALANI
Geçmiş yıllarda olduğu gibi, bu yıl da ‘Bütçeden en çok pay eğitime ayrıldı’ yalanı tekrarlandı. Bütçe kanun teklifine bakıldığında bütçe ödenekleri içinde en fazla payın 528 milyar TL ile Hazine ve Maliye Bakanlığına ayrıldığı görülüyor. 1 milyonun üzerinde eğitim emekçisi, 18 milyona yakın öğrenciye hizmet veren Milli Eğitim Bakanlığına (MEB) 146 milyar 920 milyon TL ayrılırken, MEB bütçesinin yüzde 81’ini personele yapılan harcamalar oluşturuyor.
2020 yılında MEB bütçesinin merkezi bütçeye oranı 11.45 iken, 2021’de bu oran 10.92’ye düşürülmüş. MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay geçen yıla (yüzde 4.65) göre artmış (yüzde 7.69) gibi görünse de, 18 yıl önceki 17.18 oranının çok gerisinde. MEB bütçesinin rakamsal büyüklüğünün temel nedeni, hükümetin eğitime verdiği önemden değil, eğitim alanının büyüklüğü nedeniyle zorunlu harcamaların fazla olmasından.
Sağlık Bakanlığı bütçesi 77.4 milyar lirada kalırken, şehir hastanelerine 16 milyar 392 milyon lira (2020 bütçesinde 10.5 milyar TL) aktarılacak. 9 milyar 977 milyon lira hastaneleri işleten şirketlere kira bedeli olarak, 6 milyar 416 milyon lira da sağlık hizmetleri için ödenecek. Sürekli tartışma konusu olan Diyanet İşleri Başkanlığı ise 13 milyar TL’lik bütçesi ile 7 bakanlık ve 13 başkanlık bütçesini geride bırakıyor.
SAVUNMA VE GÜVENLİK HARCAMALARI ARTIYOR
2021 yılında savunma ve güvenlik harcamalarına örtülü ödenek hariç 148 milyar TL ayrılmış. Cumhurbaşkanlığına bağlı tüm örtülü ve yedek ödenekler, Savunma Sanayii Destekleme Fonu kaynakları, iç ve dış güvenliğe ilişkin bazı kalemler ve kayıtlara geçmeyen tüm ‘gizli harcamalar’ bu rakamlara dahil değil. Nitekim 18 yılda örtülü ödenekten 19 milyar TL harcanırken, 2021’de örtülü ödenek için 6 milyar TL ayrılmış. 9.9 milyar liralık yedek ödenekle birlikte 2021 yılında Erdoğan’ın kullanabileceği örtülü ödenek miktarı 16 milyar TL’ye ulaşıyor.
Savunma ve güvenlik harcamalarındaki artış, iktidarın, ülkede yaşanan ekonomik ve siyasi krizin derinleşmesine paralel olarak, içeride daha baskıcı ve otoriter yönetim tarzını sürdüreceğini, iç ve dış politikada gerginlik stratejisinin artarak devam edeceğini gösteriyor.
TEŞVİK PATRONA, YÜKÜ EMEKÇİYE
2021 bütçesinde patronlara destek için 50.6 milyar lira kaynak (2020 bütçesinde 44.4 milyar) ayırılırken, buna ek olarak yine patronlar tarafından SGK’ye ödenmesi gereken 27.7 milyar lira tutarındaki işveren primi bütçeden, daha doğrusu İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacak.
2021 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’na göre 2021 yılında 230 milyar 770 milyon TL; 2022 yılında 257 milyar 873 milyon TL ve 2023 yılında 286 milyar 725 milyon TL’lik vergiden sermaye lehine vazgeçilmesi hedefleniyor. 2021 yılında 230 milyarlık liralık vergi kaybı, 922 milyarlık liralık toplam vergi gelirlerinin dörtte birine denk geliyor. İktidar sermayeye her türlü kolaylığı sağlarken, bütçe yükünün önemli bölümünü yine ücretli emekçilerin sırtına yıkıyor.
2021 yılında gelir ve kurumlar vergilerinde 140 milyar TL gelirden vazgeçiliyor. Dolaylı vergilerde bu miktarın 78 milyar TL olması, doğrudan vergilerin büyük bir kısmına muafiyet sağlanırken, tüketim harcamaları üzerinden alınan ve vergi gelirlerinin yüzde 65’ini oluşturan dolaylı vergiler üzerinden yükün yine halkın sırtına yıkılacağını gösteriyor.
İktidarın bugüne kadar olduğu gibi 2021 yılında da kamu hizmetlerine yeterince kaynak ayırmak, gerçek anlamda istihdam arttırıcı politikalar benimsemek, dolaylı vergileri azaltmak, ücretli emekçilerin temel ihtiyaçlarını karşılayacak ücret politikaları (Asgari ücreti vergi dışı bırakmak, vergi dilimi soygununa son vermek, ek ödemelerin temel ücrete yansıtılması vb.) uygulamak gibi bir hedefinin olmadığı anlaşılıyor.
BÜTÇE MÜCADELESİNİN ÖNEMİ
Bir ülkede yaşayan herkesi yakından ilgilendiren merkezi bütçenin nasıl şekilleneceğinde, karşıt çıkarlara sahip olan sınıfların ve onların ekonomik, siyasal örgütlerinin bütçe karşısındaki tutumu ve mücadelesi belirleyicidir. Emekçiler kendi cephelerinden bütçeye müdahale etmedikleri zaman siyasi iktidarın, bütçe kalemlerini temsil ettiği kesimlerin talepleri doğrultusunda istediği gibi düzenlemesinin önüne geçilemez. Bu durumu tersine çevirecek bir bütçe mücadelesi benimsenmedikçe, ne mevcut hakları korumak ve ne de yeni hak gasplarının önüne geçmek mümkün görünüyor.
2021 YILI BÜTÇE TALEPLERİ
– 2021 bütçesi, bütçenin asıl kaynağı olan işçi ve emekçilerin yaşadığı iş ve gelir kaybını telafi edecek, acil ekonomik ve sosyal ihtiyaçları karşılayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
– Kovid-19 salgını, TL’de yaşanan değer kaybı ve satın alma gücündeki azalma dikkate alınmalı ve temel tüketim ürünlerine hiçbir şekilde zam yapılmamalıdır. Harcama üzerinden alınan dolaylı vergiler azaltılarak, yüksek gelir elde edenlerden ‘servet vergisi’ alınmalıdır.
– Kamu hizmetlerinden tasarruf yapılmamalı, özellikle eğitim, sağlık, aile ve çalışma bakanlığı bütçeleri ilk etapta en az iki kat arttırılmalıdır.
– Asgari ücret bir ailenin geçimini sağlayacak şekilde belirlenmeli ve tamamen vergi dışı bırakılmalıdır.
– İşçiler ve kamu emekçilerinin ücretlerine hedeflenen enflasyon oranında değil, gerçek enflasyon ve satın alım güçlerindeki azalma dikkate alınarak zam yapılmalıdır.
– Ağır borç yükü altındaki ücretli emekçileri n borç faizleri tamamen silinmeli, borç erteleme ve ödeme kolaylığı getirilmelidir.
– Tüm ek ödemeler temel ücrete eklenerek emeklilik hesaplamasına dahil edilmeli, ücretli emekçiler için vergi dilimi oranı en fazla yüzde 10 olarak sabitlenmelidir.
– Sermayeye sıcak para aktarmayı hedefleyen her türlü ‘fon ekonomisi’ uygulamasından vazgeçilmeli, İşsizlik Sigortası Fonu sadece işsizler için kullanılmalıdır…
– 25 yaş altı ve 50 yaş üstüne getirilmek istenen esnek ve güvencesiz istihdam uygulamasından derhal vazgeçilmeli, kamuda ve özel sektörde güvenceli istihdam politikası benimsenmelidir.
– Ekonomide yaşanan krizin bedelini, yaşananlarda hiçbir sorumluluğu olmayan emekçiler değil, ülke ekonomisini çöküşün eşiğine getirenler ödemelidir.
EVRENSEL