EKONOMİDE BÜYÜME ANCAK !
Ersin DEDEKKOCA
ABD %2.9, Almanya %4, Japonya %5.9, İngiltere %9.6 küçülürken, böylesi bir küresel “küçülme” döneminde Türk ekonomisinin açık ara “büyüme” şampiyonu olduğunu söyleyen ölçümler, “aritmetik” olarak değil ama “kavramsal” olarak irdelenmeye ihtiyaç duymaktadır
Bu yılın Temmuz-Ağustos-Eylül aylarını kapsayan üçüncü çeyrekte Türkiye’nin ulusal geliri (GSYH), geçen yılın aynı çeyreğine göre yüzde 6,7 oranında; bu yılın ikinci çeyreğine göre ise yüzde 15,6 oranında büyüdüğü ve yaklaşık 1,4 trilyon TL olarak gerçekleştiği açıklandı. Bu durum havuz medyasınca, “salgına rağmen elde edilen bir ekonomik bir başarı” olarak sunuldu.
Bu dönemde, yıllarca ekonomik büyüme şampiyonu olmuş, koronavirüs salgınını kontrol altına almış, cari işlemler fazlası veren Çin ise sadece yüzde 4.9 oranında büyüyebilmiştir. Keza OECD bilgilerine göre üçüncü çeyrekte, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ortalama yüzde 4.5 küçülmüştür.
Bunun anlamı, ABD’nin GSYH’si %2.9, Almanya %4, Japonya %5.9, İngiltere %9.6 küçüldüğü gerçeğidir.
Salgın hastalık ortamında GSYH’si küçülen ülke sayısı, büyüyenden çok fazladır. İşte böylesi bir küresel “küçülme” döneminde Türk ekonomisinin açık ara “büyüme” şampiyonu olduğunu söyleyen ölçümler, “aritmetik” olarak değil ama “kavramsal” olarak irdelenmeye ihtiyaç duymaktadır.
Bu bağlamda bakıldığında, iki başlıktaki değişim oranlarının incelenmesi gerekli durmaktadır. Birincisi, batık kredilerin arttığı ama Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından bilânçoların ilgili bölümünde gösterilmesinin ertelendiği 2020’nin III ncü çeyreğinde finans ve sigorta sektörünün hacimsel olarak yüzde 41 büyümüş olmasıdır. İkincisi ise, yatırımlardaki yüzde 22,5 oranındaki artıştır.
Bu girizgâhtan sonra bu haftaki yazı konumuzun, TÜİK’in aynı enflâsyon ve işsizlik sayıları gibi, kamuoyunda kabul görmeyen “ekonomik büyüme” rakamlarının yorumlanmasına ayırdığımızı anlamışsınızdır.
BÜYÜME HESAPLAMASI YÖNTEMİNDEKİ TARTIŞMA
Bilindiği gibi TÜİK, GSYH büyümesine ilişkin hesaplama yöntemini 2016 yılında değiştirdi. Bunun sonucunda da büyüme rakamları farklılaştı. “GSYH zincirlenmiş hacim endeksi” adlı bir endeks kullanılarak yapılan yeni hesaplamayla ekonomik büyüme oranları, eski yönteme göre hesaplanan sayı ve oranlardan açık bir biçimde yüksek çıkmaktadır. Öyle ki, yapılan bu değişiklikle, 2015 yılında bir anda kişi başı ulusal gelir “kâğıt üzerinde” 2 bin Amerikan Doları ($) birden büyümüştü.
Keza ilâve olarak, bu yöntemde baz yılı olarak 2009 yılı gibi, yüzde (-) 4,7 olarak küçülmüş bir yılın alınmasının yanlışlığı olduğu vurgulanmıştı. Çünkü böyle en kötü performansa sahip bir yılın baz olarak alınmasıyla, bu yıldan sonraki her oran çok daha iyi (yüksek) çıkacaktı. Nitekim de öyle oldu.
Ayrıca GSYH büyümesi, bir önceki yılın aynı çeyreği ile kıyaslanarak ve o yılın “ortalama fiyatları” veri alınarak, yıldan yıla hesaplanmaktadır. Derin değişimler olmayacağı varsayımına uygun olan böylesi bir hesaplama yöntemi, bu yıl salgın nedeniyle yaşandığı gibi, çok sert iniş çıkışlar söz konusu olduğunda yanıltıcı sonuçlar vermektedir. Bir diğer anlatımla bu yöntem, GSYH’daki değişimlerin olduğundan daha küçük ya da yüksek gösterilmesiyle sonuçlanmaktadır.
BÜYÜME KAYNAKLARI
“Sürdürülemez” de olsa, ekonomiyi büyüten unsurlara baktığımızda, harcamalar yönünden ekonomik büyümeyi etkileyen faktörlerin şu şekilde sıralandığını görmekteyiz:
Sabit sermaye oluşumundaki (yatırımlar) yüzde 22,5 oranındaki artış, ithalâttaki yüzde 15,8’lik artış, hane halkı tüketimindeki yüzde 9,2’lik artış, devletin tüketim harcamalarındaki yüzde 1,1’lik artış ve ihracattaki yüzde 22,4’lik azalma.
- Sabit Sermaye Oluşumu (Yatırımlar) Verisi Tahmini
Büyümeyi olumlu etkileyen faktörlerin ilk sırasında “sabit sermaye oluşumu (yatırımlar) gelmektedir. (!) Bir diğer ifadeyle, işsizlik sayı ve oranlarının rekorlar kırdığı, “ekonomik durgunluğun” çok bariz olarak yaşandığı bir ülkede sabit sermaye oluşumu yüzde 22,5 oranında arttığı açıklanmaktadır.
Aslında bu “yatırımlar” rakamı kesinleşmiş bir veri değildir. Anılan sayı, iş çevreleri ile yapılan anketlere dayalı olarak hesaba katılan bir veri olup, sadece bir tahminden ibarettir. Bu nedenle söz konusu verinin geçerliliği oldukça tartışmalıdır.
Diğer yandan bu kavramın içine hem doğaya zarar veren konut-inşaat yatırımları, hem HES’ler gibi enerji yatırımları, hem de silah sanayi yatırımları girdiğinden, bu faktör üzerinden sağlanan bir ekonomik büyümeye çekince koymak çok doğaldır.
- Finans Sektöründeki İnanılmaz Büyüme
Takılmış/batak kredilerin arttığı ve bu yolla “reel kârın azaldığı”; tahsili gecikmiş kredi alacaklarının, bilânço makyajı ve “sermaye yeterlilik rasyolarındaki yetersizliğin” gizlenmesi amacıyla bilançonun ilgili bölümünde gösterilmesinin BDDK tarafından ertelendiği 2020’nin III ncü çeyreğinde finans ve sigorta sektörünün hacimsel olarak %41 büyümüş olması çok ilginç durmaktadır.
Aslında bu olgu, artan kredilerle birlikte artan tüketim rakamlarıyla uyumlu durmaktadır. Çünkü merkez yönetimi bu yılın Ekim ayına kadar banka kredileri ile tüketimi pompalamıştır. Bunun sonucu olarak da, sürdürülemez de olsa bir büyüme yaratılmıştır.
Bu durumu BDDK’dan derlediğimiz son kredi verilerinden de görebilmek mümkündür. Büyümenin gerçekleştiği Temmuz Ayı’ndan – Ekim Ayı’na kadar toplam kredilerde yaklaşık 284 milyar TL artış gerçekleştirilerek, yaklaşık 3,7 trilyon TL’ya ulaşılmıştır. Yani sadece 3 ayda piyasaya verilen krediler yüzde 8 oranında arttırılmıştı.
Kısaca bu süreçte siyasi yönetim, “bir kez daha borçlandırmayla ekonomiyi büyütmek” istedi. Kamu bankaları başta olmak üzere çoğu bankalar buna uyarak kredilerini artırdı. Bu baskının sonucunda hem tüketiciler, hem de firmalar kredilere yüklenerek harcama yaptılar ve sonuçta böyle bir krediyle büyüme ortaya çıkmış oldu.
Öyle ki Temmuz’dan Ekim’e tüm bankacılık sektörünün ağırlıklı olarak faiz vb gelirleri biçiminde elde ettiği ciro yaklaşık 113 milyar TL artarak 345 milyar TL’ya yükseldi. Bu sadece 3 ayda cironun yüzde 49; vergi sonrası net kârı ise 11 milyar lira artarak 50 milyar liraya çıktığı, yani net kârın yüzde 28 oranında arttığı anlamına gelmektedir.
BÜYÜME ve İŞSİZLİK
Türkiye yılbaşından bu yana “minimum bütçe desteği” ve “maksimum kredi genişlemesi” ile krize karşı koymaya çalıştığın birlikte izledik. Böyle bir politikanın uygulanması, ülke ekonomisini IIIncü çeyrekte, sürdürülebilir olmasa da en güçlü büyüyen ekonomi haline getirdi. 2021 yılında bu fotoğrafın değişecek olması güçlü bir olasılıktır. Çünkü çok düşük faizlerle, aslında gelecek yılın büyümesini belli oranda bugüne taşımış oldu. Birçok kurumun 2021 yılı büyüme tahmini %3,5 etrafında kümelenmektedir.
TÜİK tarafından açıklanan büyümeyi ülkede yaşayan geniş bir halk kesimi hissedemiyor. Bu olguyu en iyi anlatan parametre “istihdamdır”. Aşağıdaki grafik kendini bu yönüyle çok net açıklamaktadır. Şöyle ki, şimdilerde yaşadığımız krizde, önceki krizlere göre (2001 ve 2008) emek cephesi daha kötü durumdadır. Ekonomi, bu krizin yapısından ve kendi sorunlarından ötürü gerekli oranda iş imkânı yaratamamaktadır. Söz konusu bu gerçek de, ülkede yaşayan büyük çoğunluğun “büyümeyi içselleştirmesine engel” olmaktadır.
Kaynak: TÜİK
Yoğun destekler, talebi öne çekerek büyüme verilerini dönemsel olarak eğip bükmek ve ihtiyaca göre şekillendirmek mümkündür. Ne var ki en önemli gösterge büyüme verileri değildir. Öncelik büyümenin sağlıklı ve sürdürülebilir olmasına verilmelidir. Yüksek enflasyon üreten ve dalgalı makro ortam, büyümenin geniş bir halk kesimi tarafından hissedilememesine yol açmaktadır.
ÜÇÜNCÜ ÇEYREK BÜYÜMESİNİN KISA DEĞERLENDİRİLMESİ
Minimum bütçe desteği ve maksimum kredi genişlemesi ile krize karşı uygulanan ekonomi politikasının sonucu olarak sağlanan büyüme, çeşitli yönleriyle tartışmaya açıktır.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız “hesaplama tekniğindeki kırılganlıklar” yanında, kredi geri dönüş riski taşıyan kredi genişlemesi sonunda artan banka kârları, stok artışı ve yatırımlardaki tahmini artışa bağlı ortaya çıkan büyüme rakamı, her şeyden önce sürdürülebilir değildir. Çünkü bu borçlar bir gün geri ödenmek zorundadır. 10 milyon civarındaki işsiz, hızla batmakta olan küçük esnaf ve iyice mülksüzleşen çiftçiler ve yeniden atağa geçen salgın göz önüne alındığında, bu kredi borçlarının önemli bir kısmının batık olduğu açıktır.
Yüksek oranda işsizlik ve yüksek borçluluk nedeniyle yığınlara “refah” sunamayan bu büyüme, gerçekte bir toplumsal refah artışını değil, servetin ve sermayenin büyümesini temsil ettiği açıktır. Açıklanan ekonomik büyüme rakamı doğru olarak kabul edilse dahi, bu büyümenin toplumu, özellikle de emekçileri daha fazla borçlandırarak sağlandığı, buna karşılık finansal servetleri daha da büyüttüğü izlenmektedir.
Dördüncü çeyrekte, faiz artışı ve kredilerdeki yavaşlamanın büyümeyi düşüreceğini, sektörel ayrışmanın daha net olacağını, kredi geri dönüşlerinde ve kaynak temininde bankaların sıkıntılı günler yaşayabileceğini öngörebiliriz.